1 Mart 2023 Çarşamba

kendi kitabımdan br öykü paylaşmak istiyorum. "RÖPORTAJ"

  kitabımın adı:  DELİ KIZIN BOHÇASI

yazan: FİGEN KILMANOĞLU  (bu, ben kendim oluyorum.)

öykümüzün adı: RÖPORTAJ




RÖPORTAJ


Gecekondu mahallesinde son derece harap bir evdi. Kapısı kırık, camı çatlak, damı akıyordu. Ama içeriye girince her taraf beyaz sabun kokuyordu.

Beş eski arkadaştılar. Şennur'un evinde toplanmış, kadın kadına, ellerinde dantelleri, örgüleri, önlerinde çayları, kısır tabakları, tatlı tatlı sohbet ediyorlardı. Her birinin üstü başı eski, hepsi birbirinden bakımsızdı. Üstelik de her birinin yüzünde ve görünen yerlerinde şiddet izleri vardı. Kiminin dudağı, kiminin kaşı patlamıştı. Yine de birbirlerinin yanında, tüm bu olumsuzlukları unutmuş gibi, havadan sudan konuşuyorlardı.

Şennur,küçük mutfakta çayları tazelerken, İçeriden Havva seslendi.

-Gız Şennuuur, kapı çalıyo. Gözü kör olmayasıca duymuyon muu?

Şennur, ufacık tefecik, kilolu, ama çok sevimli bir kadındı. Yanaklarında, güldükçe güzelleşen, derin gamzeleri vardı. Elinde çay tepsisiyle koşar adım içeri girdi, tepsiyi Havva'ya uzatıp, kapıyı açmaya gitti.

-Geldim geldim. Dur kapıyı yıktın! Öyle öküz gibi kapı mı çalınır len?

Kırık dökük kapıyı açtı. Karşısında orta yaşlı, şık giyimli bir adam, ve yanında da tıfıl görünüşlü, elinde kamera tutan genç bir delikanlı duruyordu. Orta yaşlı adamı gözü bir yerlerden ısırıyordu ama hatırlayamadı.

-Bıyır. Ne istiyon gardaşım?

Adam, karşısındaki kadının kendiSİni tanıdığını düşünerek, kameramanına "Kayda gir! " der gibi baktı ve kamera çalışınca da, gülümseyerek elindeki mikrofonu ortaya tutarak konuşmaya başladı.

-Merhaba efendim. Tanıdınız mı beni?

Kadın safça bir ifadeyle cevap verdi:

-Yoo . Kimlerdensin de hele?

Adam bozulmuştu.

-Televizyoncuyum ben. Evleri ziyaret edip, vatandaşlarla röportaj yapıyorum.

-Tilivizyoncu mu? Hee! Eyi, emme bizim tilivizyonumuz varr. Amaa eğer leğen varsa alırım. Benim külüstür makine tamirde de. Kör olasıca herif tamire götürdü güya, ama 2 ay oldu, hala getirmedi. Muhtemel sattı çamaşır makinasını boyu devrilesice.

-Ne makinesi ne tamircisi, ne leğeni efendim!
- Merdaneli makine. Hani diyom tamire diye aldı da, borcuna karşılık götürüp kahveci Rüstem'e mi sattı acaba?
-Öyle değil hanımefendi. KASABA TV den, EV HALLERİ programından geliyorum. Müsade ederseniz sizlerle röportaj yapmak istiyorum.

Kadının bir anda gözleri büyüdü.

    -Anaaaa! ... Röportaj mı? O ne ki, kürtaj gibi bi şeymi? , Eğer öyleyse yok galsın amıca, hem benim herif sizi burda görürse sizin için de, benim için de heç eyi olmaz haberiniz ola. Hem ne kürtajıymış öyle. Gebe değilim ki. Menapoza girdim len artık.
    -Kardeşim yanlış anladın. Programımıza haber yapmak için sizlerle sohbet etmek istiyoruz. Ben soracağım siz cevap vereceksiniz.

İçeriden, Cemilenin sesi duyuldu.

    -Kız şennuuur, kimmiş o gelen?
    ŞENNUR: Bak bizim meraklı bardaklar duramadılar, cingildemeye başladılar...

Içeriye doğru cevap verdi.

-Kürtajcı mıymış ne? Birileri geldiii ona laf annadıyom..

Kadınlar merak etmişti. Hep birlikte koşarak kapıya geldiler.

CEMİLE: Anaa! ... Bunnar ne biçim kürtajcı böyle? Kürtaj yaparken kamaraya mı alacasınız, hee?

MAKBULE: Ayol bunlar kürtajı yapıp sonrada akşam haberlerine yetiştirecekler kesin.
HAVVA: Akşam haberlerine o yetişir mi bilmem ama, bizim herifler bunları burda görürse, ikindi namazına hepimizi kesin yetiştirirler, içeri alın da bari gören duyan olmasın
ADAM: Ama hanımlar siz bizi yanlış anladınız

Aralarında konuşamayan bir kadın vardı. Oda lafa karıştı.

-Hebe..ııı..eu eu vvv mıee.
KAMERAMAN: O ne dedi öyle yahu?

ADAM: Başını anlamadım ama sonunda miyavladı galiba.

MAKBULE: Yok yok. Miyavlamadı. Ben biliyom o programı, kadınların dertlerini anlatan programcılarmış içeri alın diyo.
ADAM : Vallahi bravo, ne dediğimizi bir tek bu anlamış.

Adam, yanındaki genç kameramana döndü

    -Eğer en iyi bu anladıysa biz bu gün yanmışız Erol.
    Kameraman, ağzında sakız, dalga geçer gibi cevap verdi.

    -Yanmışız patron.

Adam ve kameramanı içeriye girerken, Şennur ellerini açıp dua ediyordu.

    -İçeriye elin heriflerini alıyoz. Allahım sen günahlarımızı affet.. E hadin o zaman buyrun içeri.
    Erkekler odaya geçtiler. Küçücük odadaki eski püskü koltuklardan birine iliştiler.

    Kadınların kimi yerde, kimi sandalyede, kimi koltuktaydı. Sehpalarda çaylar, kısırlar vardı.

Herkes oturdu. Kadınlar merakla, erkeklerin yüzüne bakmaya başladılar.

    Adam, mikrofonunun düğmesine bastı, kameraman da kayda başladı.

    -Merhaba hanımlar.Ben KASABA TV den geliyorum. İsmim Yalçın. Bu da kameramanım Erol. Başlayalım mı?Erol sen bir yandan genel çekime başla.Beni zumlamayı da unutma..

    ŞENNUR:Ben de sizlere bi çay koyuvereyim.

    MAKBULE: Evet kardeş nedir isteğiniz? Hele bir anlatın bakalım.
    YALÇIN: Şimdi sizlerle röportaj yapacağız.

    CEMİLE: Kürtaj mı? Olmaz. Günahtır. Ben asla yaptırmam. Bu benim ilk bebem. Bunu da doğuracam, bundan sonra gelecek olan bebeleri de.

    Gencecik, sarı saçlı, açık renk gözlü bu kadıncağız hamileydi. İçlerinde, sadece onun yüzünde şiddet izleri yoktu.

    YALÇIN:Röportaj yahu röportaj. Soru cevap şeklinde bir sohbet. .Yahu ben niye anlatamıyorum size röportajı?
    KONUŞAMAYAN KADIN: He be he be he be ıı heb he be mmm mıeee
    YALÇIN: Ne miyavlıyor arkadaşınız?
    HAVVA: Bunlar televizyon programcısı.. Televizyonda bir kadın programı yapıyorlar ben çok izlerim diyo...
    YALÇIN: Ben deminden beri yırtındığım halde anlatamadım da bu arkadaş hebe hübe deyince mi anladınız?
    MAKBULE: Eee o en okumuş yazmış olanımız. Deeey ilkokul dörde kadar okudu.. Neyi nasıl anlatacağını biliyor.
    YALÇIN:Hey Allahım yaa.. Neyse konumuza gelelim. Önce isimlerinizi söyleyin de öyle başlayalım. Sırayla kendinizi tanıtın.
    Mikrofonu, sırayla kadınlara uzatmaya başladı.
    MAKBULE: Ben Makbule. 4 çocuğun anası Ayı Hamdullah'ın garısıyım.
    Evin sahibi bir yandan koştura koştura çayları tazeliyor, herkese yetişiyordu. Kilolu olduğundan, nefes nefeseydi.
    - Ben şennur. Evin sahabıyım ve de bizim Haydar' ın karısıyım.

    Sıradaki kadın, bakımsız görünüşüne rağmen, kırmızı rujunu ihmal etmemişti. Karmakarışık saçlarını savurarak söze girdi.
    -Ben de Havva. Bu aralar 4. kocamın karısıyım. Ha, bir de, ben gençliğimde çok güzeldim, onu da haberinize ekleyin.
    CEMİLE: Ay anladık çok güzeldin. Aaa bu da başka laf bilmiyo.
    HAVVA: Uğraşma kız benle.Hadi tanıt kendini.
    En genç kadın söz aldı. Karnı burnunda, tostoparlak bir gençti. Ama çok güzel bir yüzü vardı.

    - Ben Cemile.Yeni evliyim.Fırat' ımın karısıyım.Kocamı çok seviyom. Ayrıca da ben bilmem kocam bilir.
    HAVVA: Koca manyağı ne olacak..
    Yalçın,mikrofonu, konuşamayan kadına uzatıp uzatmamakta tereddüt etti. Ama dilsiz kadın, uzanıp mikrofonu aldı ve kendini dili döndüğünce anlatmaya başladı.
    -He be ..ıuuuh übe heb mıee vıh
    YALÇIN : Ne dedi?
    MAKBULE: Kendini tanıttı, size de hoşgeldiniz dedi.
    YALÇIN: Hoşbulduk hoşbulduk. Eveet. Şimdiii.. Hanımlar biliyorsunuz mart ayındayız.. Bu sizlere neyi hatırlatıyor?
    ŞENNUR: Kocamın sanayide dükkanı var, ordan biliyom, vergi ayıymış. Bi de bu mart ayı kapıdan baktırırmış, kazma kürek yaktırırmış..
    MAKBULE: Bir de şey. Ayıptır söylemesi kedilerin aşna fişne ayı...

    Kadınlar gülmeye başladı.

    CEMİLE: Aaa ben de biliyom..19 Şubat - 20 Mart balık burcu...Bi de şey...Kocakarı soğukları oluyo mart sekizde. Bildim mi?
    HAVVA: Yok gız o değil. 7 mart Artvin' in kurtuluşu. Dedem söylediydi.
    DİLSİZ: He be hIe ıuuuhebe ebe hıe
    ŞENNUR: Heeee! ... Tamaaaam, bak biz bilemediydik bunu efferim gız dudu dillim
    YALÇIN: Ne diyor?
    ŞENNUR: 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günüdür diyor..
    MAKBULE: O ne ola ki gız?
    YALÇIN: Yaaa arkadaşınız bildi işte. Evet programımızın konusu kadınlar.. Şimdi yine sırayla soracağım.8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü hakında ne düşünüyorsunuz?
    HAVVA:Valla ben gayet iyi şeyler düşünüyom.. En azından kedi nüfusunun artmasına faydası var. Ama gadınlarla ne alakası var onu bilemedim.
    MAKBULE: Eee..Ben...Makbule'ye katılıyorum. Bi hayvansever olarak sonuna kadar martı destekliyom.
    CEMİLE:Hele ben ikisine birden katılıyom.
    DİLSİZ: Ieee gğğ mıee fff hıe hıe heb
    HAVVA: Heh. Hmm. Yaaaa. Demek öyle. Eeee okumuş insan hali başka oluyo tabi?
    YALÇIN: Ne dedi?
    HAVVA: Çok anlamadım amaa, Dünya Emekçi Kadınlar Günü her yıl 8 Mart'ta kutlanan ve Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış uluslararası bir gündür gibi birşeyler söyledi...
    YALÇIN: Doğru..8 Mart kadınları koruma günü..
    MAKBULE: Valla benim herifin bildiği bi korunma var, o da gebelikten korunma. Artık yeter gari diyo
    CEMİLE: Aaa ben hiç bile korunamam.Biz Fırat' ımla bir sürü çocuk istiyoz.
    HAVVA: Onu demiyo kız. Bizi kocalarımızdan koruyacaklarmış.
    ŞENNUR: Eee 8 martta koruyacaklar da ne olacak. Dokuz martta ne edecez? Bizi senede tek bir gün koruyacaklarsa hiç zahmet etmesinler, çünkü geri kalan öteki günlerde yalnızız. De mi gızlar?
    HAVVA: Valla benim herif içip de geldi mi, günler arasında hiç ayırt etmez, onun için martın sekiziyle ağustosun otuzu arasında fark olmaz.
    YALÇIN: Peki diğer bir soruya geçiyorum efenim. Kocalarınızla severek mi evlendiniz?
    CEMİLE: Ben meselaaa..Bizim maalede delikanlılar vardı, herkes birini kaptı, bana da kocamı gösterdiler, minibüs şöförüydü, aha bunu sev dediler, bende sevdim gitti. Oyyy boyuna posuna kurban olduğum.

    Genç gelin mutlu mutlu gülümsedi.
    MAKBULE: Iyy, iyi ki de yeni evlisin..Benim gibi eskidiğinde görecem ben seni.. Eyi bak yüzüme, aha böyle senin de tipin kayacak.
    HAVVA: Boyuna posuna kurban olacakmış.. Bak bak bak...Şahsen benim kocamın boyu posu devrilsin inşallaahhh... Hatta boynu altında kalsın.Ölmesin de sürünsün .

    ŞENNUR: Benim hiç goca görecek gözüm yok..Goca moca demeyin bana..
    YALÇIN: Şimdi tek tek anlatın bakalım , nasıl tanıştınız eşlerinizle?
    ŞENNUR: İlk tanıştığımız gün benim üstümde gelinlik, onun üstünde damatlık vardı. Aha bu bitişikteki küçük odada tanıştık..
    YALÇIN: Ciddi olamazsınız.daha önce birbirinizi hiç görmediniz mi?
    ŞENNUR: Yoo nerden görelim. Benim amcam, benim herifi görmüş, babama anlatmış.Bizim herifin nenesi de beni görmüş oğlanın dayısına anlatmış. Hiç bize bir şey anlatan olmadı..Büyükler görüp karar vermişler işte.
    YALÇIN: Daha sonra sevdiniz herhalde birbirinizi
    ŞENNUR: Ne sevecem be. Yaşım onüç.. Küçüğüm daha.. Beni oturttular tahtadan bi iskemleye, ayaklarım yere değiyoo değmiyoo, baktılar şöyle bi...Olur bu olur didiler. Karanlıktan bile korkuyom. Nenemin bana hala masallar anlattığı çağdaydım. Daha ilk gördüğümüzde sevmedik biririmizi. Ama birşey diyemezsin. Arada büyükler var. Ööyle kavga dövüş devam ediyoz işte...
    YALÇIN:Ya siz hanımefendi? Size severek mi evlendiniz?
    MAKBULE: Ne sevmesi kardeş. Benim kocamın gözleri şaşıdır. Bi gözü arşa, diğer gözü Maraş'a bakar. Bi gün ablamla köyde su taşıyoz. Anası sormuş buna. Şu iki kızdan hangisini istiyon diye. Aslında ablamı beğeniyomuş salak ama gözler başka başka taraflara bakıyo ya, anası sanmış adam beni gösteriyo. Sonra kadın gelip yanlışlıkla beni istedi. Öyle evlendik.
    YALÇIN: Sonra?
    MAKBULE: Sonra gerdek gecesi baktı ki ablam değil benle evlenmiş, boynuma takacağı beşibiyerdeyle boğmaya kalktı beni. Ertesi gün de ben bunu değil, ablasını istiyodum diye babamın evine geri getirdi. Sonra da babamgiller geri kabul etmedi beni..Adı kirlendi, artık geri almayız dediler. Öylece kaldım yani.

    YALÇIN: Yani aileniz sahip çıkmadı mı size?
    MAKBULE: Üste para verelim, kızı geri verme, al sende kalsın dediler.
    YALÇIN: Peki şimdi nasılsınız? Mutlu musunuz?
    MAKBULE: Üstüme iki tane kuma getirdi. Bi de hükümet nikahı kıymadı. Sence mutlu muyumdur abi?
    YALÇIN: Haklısın kardeşim benimki de soru güya.. Eee siz anlatın bakalım
    CEMİLE: Valla ben kocamı çok seviyom abi. Çok akıllı bir adam. Akşama kadar kahvede, meyhanede, ne olacak bu memleketin hali diye kafa patlatıyo. Daha cevabını bulamadı ama bulunca memleketi kesin düzeltecek.
    MAKBULE: Ay ne kadar salaksın kız
    ŞENNUR: Bırak bacım bırak. Daha evleneli kaç gün olmuş. Hele bi üç-dört ay geçsin görecek hanyayı gonyayı.Yarım akıllı, zannediyo ki büyükler münasip gördüyse, elin mahkum sevecen.
    YALÇIN: Cemile hanım, siz severek evlendiniz galiba.
    CEMİLE: Bilmiyom ki abi. Evlenirken babama bu oğlanı sevmedim dediğimde bana, eşşek gibi seveceksin, sıkıyosa sevme demişti. Babam emretti diye seviyom işte.
    ŞENNUR: Öyle bi mecburiyeti var zannediyo kafasız. Tamamen babası dedi diye kendini mutlu zannediyo.
    YALÇIN: Olur mu Cemile hanım? Sizin kendi fikriniz yok mu?
    CEMİLE: Bilmem.. Önce kocama, sonra babama sormam lazım.. Ben bilmem onlar bilir.
    DİLSİZ: Ieb hbeue hev ebe heuuu
    HAVVA: Heee? ? Hı hı. Yaaaa.Dimeeee. Tamaaam tamam.
    YALÇIN: O ne diyor
    EROL: Heuuu dedi. Ulumaya başladı patron.
    HAVVA: Yok yok. Cemile' ye diyo ki, o kadar salaksın ki, kendi aklın fikrin bile yok diyo.
    YALÇIN: Bu arkadaşınız da hep, hebe hübe diyor ama iki tane heceyle hep gerçekleri anlatıyor.Ya bir de konuşabilseydi kesin profosör olurdu maaşallah. Eveet, şimdi de sizi dinleyelim kardeşim..
    HAVVA: Valla hangi birini seveyim ki bilmem bu benim dördüncü kocam?
    YALÇIN: Hay maşallah? şey yani daha yaşınız genç de
    HAVVA: Bakmayın dört olduğuna bana kalsaydı bir tane bile almazdım ama, kader işte...
    YALÇIN: Nasıl oldu?
    HAVVA: Anlatayım.... ben daha 15 yaşındayken biriyle kaçtım.
    YALÇIN:15 mi?
    HAVVA: Bizim orda on beş yaşını bi kız geçti mi evde kalmış gözüyle bakarlar.
    YALÇIN: Neyse, ne oldu sonra ?
    -Ne olacak bizimkiler vurdu onu? O öldü ben dul kaldım .İkimizin de hevesi ağzında kaldı. Zaten bi kadın dul kalınca nasıl bakarlar bilirsiniz.
    YALÇIN: Başınız sağ olsun. Devam edin lütfen.
    - Bizim sülalenin bütün erkekleri geçti karşıma . Beni de infaz edecekler.Tam beni vurmak üzereydiler ki, benim emmi oğlu atladı ortaya...Durunnnn ! diye bağırdı. Herkes durdu, bi an şaşırdık. Normalde daha önce kaçanların hiç biri ailesinin hışmından kurtulmamıştı. O gün var ya, orada altıma işemiştim korkudan.
    -Ee emmioğlu niye bağırmış?
    eyy dedi eğer o işi yapmamışlarsa ben Havva'yı alırım kendime karı yaparım dedi,
    YALÇIN: Hangi işi ?
    HAVVA: Oha.. o işi de bilmiyorsan ortalıkta herifim diye hiç dolaşma..

    Kadınlar utangaç utangaç güldüler.
    YALÇIN: Peki sizi Verdiler mi sonra?
    HAVVA: Hemen değil.. Önce sağlık ocağından bekaret murakabası yaptılar. Baktılar sıfır kilometreyim. Yapıverdiler hoca nikahını.. Bu emmioğlu meğer bayadır bana yanıkmış, ben gençken çok güzeldim.Eee dört kocadan kala kala bu kaldı .

    Eliyle vücudunu gösterdi. Aslında belki gençliğinde güzeldi ama, şu an beyazlamış dağınık saçlarıyla, ağzındaki kırık dişleriyle, ve yüzündeki morluklarla sanki trafik kazası geçirmiş gibi görünüyordu.
    YALÇIN: Amcanızın oğluyla evlendiniz yani..
    HAVVA: Evlenmesine evlendik de ne oldu? Yine o iş olmadı. Bizimki gerdek gecesine girmeden önce arkadaşlarla biraz içeyim demiş. Hayvan gibi içmiş. Odaya çıkarken merdivenlerden bir yuvarlandı. Kafayı gözü, çanağı çömleği patlattı. Ambulans, doktor, hastane, derken bizim ikinci de kadınlığıma erdiremeden öte tarafa nakli mekan eyledi, toprağı bol olsun.
    YALÇIN: Başınız sağolsun efenim, Sonra ne yaptınız?
    -Ne yapacam, döndüm yine baba evine.. Herkesin gözü üstümde..Eee dul kadına rahat yok bu dünyada. Hele bir de çok güzelsen.

    ŞENNUR: Başlıcam artık senin güzelliğinden ha!

    MAKBULE: He kız içim şişti artık bunun güzelliğinden!!
    YALÇIN: Eee sonra?
    HAVVA: Bizim aşağı köyde kekeme İsmail vardı o istetti beni? Meğer bayadır bana yanıkmış ama kekeme olduğu için bir türlü söyleyemiyomuş. Bir kaç denedi aslında bana açılmayı ama, o lafın sonunu getirene kadar akşam oluyodu, ben sıkılıp gidiyodum..Hiç lafının sonunu duyamadım...Ah bu arada ben gençken gerçekten çok güzeldim.
    CEMİLE: Akşam oldu biraz acele et yahu. Neredeyse sıkıntıdan doğurucam ha.
    HAVVA: Bu da hep beni kıskanmıştır? Neyse devam edeyim şükürler olsun kekeme mekeme oldu o iş. Bir yıl evli kaldık. Sonra bir gün iş için Rusya' ya gidecem dedi.. Gitti de. Dört ay sonra duydum ki Rus karıları bizimkinin dilini çözmüşler. Bizim kekeme İsmail Rusçayı ana dili gibi konuşuyormuş? Bi gün bi mektubu geldi.? İçinden Rus bir kadınla resmi çıktı.
    YALÇIN: Mektupta ne yazıyordu
    HAVVA:Artık bana dönmeyecekmiş..Neymiş ben ona canım demiyomuşum..Neymiş, hiç cilve bilmiyomuşum, romantik değilmişim? Ben ne bileyim cilve nedir?
    YALÇIN: Ne yaptınız sonra
    HAVVA: Bir daha evlenmeyecem dedim? Kendi paramı kendim kazanacam dedim?
    YALÇIN: Ne güzel işte..Kadın dediğiniz kendi ayakları üstünde durmasını bilmeli.
    HAVVA: Dur daha bi şey yok? Bi fabrikaya girdim çalışıyodum? Bi kaç gün sonra ustabaşılar dan biri gözünü dikti bana? İkide bir beni sıkıştırıyo? Yok dedim..Evlenmem dedim.Tabi o zamanlar yine çok güzelim. Baktı olmuyo, başka türlü götüremeyecek beni..Kaçırdı hayvan. Hem de zorla. Hiç rızam yoktu.Sevmiyom, istemiyom, ama kimim kimsem yok ki sığınayım.

Adam, kadının yerelı bereli yüzüne baktı. Her şey ortadaydı.

-Eşinizden şiddet görüyorsunuz değil mi?

HAVVA: Hangimiz görmüyoz ki burda. Fenerbahçe gol yese, ben dayak yiyom. Hasta olsa, beni suçluyo. Ekmeğe zam gelse benden biliyo. Ama allahtan son zamanlarda gözlerine katarakt indi de, iyi göremiyo. Beni dövecek diye sağa sola yumruk sallamaktan, ben diye kapıyı duvarı dövüyo salak. Ama arada bana da isabet ettiriyo tabi.

    YALÇIN: Gerçekten çok üzüldüm.Allah yardımcınız olsun efendim.

    Dilsize baktı. Sıra ona gelmişti ama nasıl anlaşacaklardı?

    - Size de sorsam mı diye düşünüyorum da.. Bilemedim sorsam mı?
    DİLSİZ: Eıııı hb bhe vvv mıe.

    YALÇIN: Miyav mı dedi O?
    ŞENNUR: Niye sormayacak mışsın? Benim ne eksiğim var diyo...

    YALÇIN:O da doğru ya..Evet buyrun siz de anlatın....
    DİLSİZ: Ieeuuu be be vvvıeee heuuu.
    MAKBULE: Diyor ki, ben kocamı uzaktan uzağa beğenirdim ama bir gün beni inşaat halindeki evimizin üst katında sıkıştırıp...Zorla....
    YALÇIN: Of of of...Çağ dışı kaba herif .Yanına bırakmadınız değil mi o canavarın?
    DİLSİZ: Iheuuuu be be be hıeee.
    MAKBULE: Yok mahkemeye verdik? İki sene sonra mahkemeye çıktık diyor... Hâkim sormuş kocasına bu kadını kendine karı yapacan mı?... O da tamam demiş... Yani böylece adamı salmışlar ve bu garibim, tecavüzcüsüyle evlenmek zorunda bırakılmış.
    YALÇIN: Peki niçin konuşamıyorsunuz? Bu durum doğuştan mı?
    DİLSİZ: Vıeee vhhhh heu heu hebbb.
    CEMİLE: Yok . Bir gün kocası bunu döverken, "Eeee yeter be !" deyip adama bir tokat atmış, adam da boş bulunmuş sendeleyip evin merdivenlerinden düşmüş. Sonra da bunu hazmedemeyip, bunun dilini kesivermiş.
    YALÇIN: Yuh Allah cezasını versin.
    CEMİLE: Verdi zaten verdi.. Şikayetçi oldu kocasından.. Sonra da boşadı... Geçenlerde duyduk, inşaatta çalışırken dördüncü kattan düşüp felç olmuş. Eee ilahi adalet işte. Biz gene bunun ne dediğini anlıyoz, onun ağzı çenesi dişleri damakları parçalanmış. Artık onun ne dediğini hiç kimse anlamıyomuş
    YALÇIN: Gerçekten bulmuş belasını
    MAKBULE:Bu bizimki şimdi evlere temizliğe gidiyor..En akıllımız odur.. Hiçbir şeye kader deyip susmadı...Kendi kazanıyor kendi yiyor.Keşke bizler de onun kadar cesur olabilsek...
    YALÇIN: E olun..size mani olan mı var?
    MAKBULE: Korkuyoruz...Analarımız da bizim kadar ezilmişler..Ne biliyorlar ki ne öğretsin bize garipler...
    DİLSİZ: Heuuu eıı ııı hebe.
    YALÇIN: Ne diyor..?
    ŞENNUR: Tilivizyon diye bişey var. Herşeyi orda öğretiyolar. Okumuş insanlara sorun, bilmediklerinizi anlatsınlar. Siz beceremediyseniz, kendi kızlarınıza öğretin hak aramayı diyo...
    YALÇIN: Güzel diyor.. Helal olsun...Pekiii sizlere bir soru daha soracağım.....Nasıl bir koca isterdiniz?
    CEMİLE: Valla ben kendi hayatımla ilgili her bi şeyi kendim seçeyim isterdim. Bu baba korkusu, ağbi korkusu, koca korkusu olmadan yaşamak isterdim.
    ŞENNUR:13 yaşında evlenilmez..Benim çocukluğumu çaldılar.. Elimde bebeğim vardı, anam eski bezlerden yaptıydı. Heç bişeye aklım ermezdi. Çok küçüktüm ben çoook. Önce çocuk olmak, sonra büyümek, sonra da koca nedir bilecek yaşa gelince evlenmek isterdim.
    MAKBULE: Ben, okumak isterdim. Hemşire olmaktı hayalim. Kız kısmısı okumaz deddiler, konuyu kapattılar. İki tane kumam var, ama onlar bile baba zoruyla başlık parası içn gelin edilmişler. Onlara da kızamıyom. Kendi rızalarıyla gelip bana kuma olmadılar ki.
    HAVVA: Makbule'ye katılıyom. Hakkatten de kız okusun mu, okumasın mı, evlensin mi, çocuk doğursun mu, bunlara hep babalar, ağbiler, kocalar, büyükler karar veriyo. Bu hayat bizim değil mi abi? Niye bizden çalıyolar?
    MAKBULE: Bizim zamanımızda kızları okula göndermezlerdi. Okumayı sökünce oğlanlara mektup yazarlar diye.
    YALÇIN: Mektup yazmanın neresi kötü?
    HAVVA: Aşk mektubu olunca kötü mektup oluyo? Okula giderseler, etraflarında oğlanlar olur, namusumuzu kirletirler, kötü kadın olurlar derdi bizim büyükler..? E bir de tabi benim gibi çok güzel olunca..
    CEMİLE: Aşık olmanın neresi kötü? AşK bize niye yasak abi?
    ŞENNUR: Çok şey mi istiyoz sence?
    YALÇIN: Hayır efendim.. Ne münasebet.. Yerden göğe haklısınız..
    DİLSİZ: Ieeee hbe mıeee heb heb .
    YALÇIN: Durun tercüme etmeyin..Ben artık anlamaya başlıyorum bu arkadaşın dediklerini...
    MAKBULE: E hadi anlat o zaman ne dedi?
    YALÇIN: Dedi ki, size yapılanları sizler çocuklarınıza yapmazsanız, onlar da kendi çocuklarına yapmazlar.. Bari bundan sonraki nesil sizin kadar ezik olmasın.. dedi
    HEPSİ BİRDEN: Doğru söylüyor.. Haklı.

CEMİLE: Ay ben de bişey ekleyebilir miyim abi?

YALÇIN: Buyrun efendim.

    -Bir de şey..Bazan keşke diyom kocam bu kadar soğan-sarmısak yemese.. Adam yanıma sokulunca ağzının kokusundan gözlerimden yaşlar fışkırıyo. O da kızıyo neden onu görünce hep ağlıyom diye.
    ŞENNUR: Kız hiç soğan yemeyen koca olur mu? Akıllı ol biraz...Offf benim derdim de ayak kokusu..O nasıl kokmaktır bacılar görmelisiniz, sanki dersiniz iki çorabına iki hayvan leşi saklamış.Adam eve bi giriyoo..Ayakkabılarını çıkardığı anda saksıdaki çiçekler bile soluyo abi. Kafesteki kuş bayılıyo, kedi evden kaçıyo.Öyle bi koku yok yani.
    MAKBULE: Yani desene benim kocamınkiler gibi...
    HAVVA: Ve de benim kocamınkiler gibi..Ay benimki bir de horluyor...Sanki dersin traktör çalışıyor yanımda..
    MAKBULE: Kız valla benimki de..Ah allahım diyorum böyle bir horultu verdin bari bir de sesini kısma düğmesi yapsaydın ağzına..
    Yine gülmeye başladılar.
    YALÇIN: Pekii bir soru daha..Bir günlüğüne erkek olsaydınız ne yapardınız?
    MAKBULE:Tabi ki kumamla bir olur, Hamdullahın ağzını burnunu dağıtırdım..
    ŞENNUR: Bana bir gün yetmez..Ben 6-7 aylığına erkek olmak isterdim..
    YALÇIN: Neden?
    ŞENNUR: Haydar' a 6 ayda en az 4 tane çocuk doğurtturabilmek için.
    YALÇIN: E o biraz zor olabilirdi ama neyse...Ya siz?
    HAVVA: Ben bi günlüğüne erkek olsaaam....Dünyadaki bütün kadınlardan, erkekler adına 24 saat özür dilerdim herhalde..
    DİLSİZ: Hebe iheeee be hbe hvbe
    YALÇIN: Saat demişken, Saat kaç oldu acaba diyor... Akşamın 6 sı olmuş bacım.....
    Kadınlar, saati duyunca panik içinde hareketlendiler.
    CEMİLE: Hiii....Akşam olmuş, hemen eve koşup kocamın yemini suyunu hazırlamam lazım....
    MAKBULE: Allaaah sobayı yakmam lazım adam gelmeden.Evde üşüyünce, ısınmak için beni döver yoksa.
    HAVVA: Eyvaah, Evde sofrayı hazır bulmazsa mahveder beni.
    ŞENUR: Ben mutfağa koşuyom tutmayın beni...Hadi hepiniz toplanıp çıkın gızlar. Yarın gene devam ederiz.
    YALÇIN: Durun hanımlar bu kadar korkmayın, hem televizyona çıkacaksınız. Hiç olmazsa röportajı bitirseydik.
    HEP BERABER: Neeee televizyona mı çıkacağız ?

    Diye korkuyla bağırdılar.
    HAVVA: Şimdi yandık, bizimki belinden kemeri söker, onunla kovalar beni.
    ŞENNUR: Bizimki kapının önündeki odunu çeker, kafamda kışlık odun kırarar bi ton.
    CEMİLE: Benimki, beni, oğlan doğurma ihtimalim var diye hoş tutuyo. Bunun farkındayım. Ama geldiğinde evde görmezse ne eder hiç bilmiyom. Çabucak koşup yetişmezsem bunu acı bi şekilde öğrenecem.
    MAKBULE: benimki doğaçlama çalışır. Tekme, tokat, odun, kayış, bıçak, tabanca, artık ne bulduysa. Hiiç malzeme seçmez.
    DİLSİZ: Hebe lebe lebe eee leb beee !

    "Eyvah eyvah! " der gibi ellerini dizlerine vuruyordu dilsiz.
    YALÇIN: Yaaaa, vay sadist vay
    ERDİL: Ne diyor patron onunki ne yaparmış?
    -Benim de kocam olsaydı, bu halimle bana HAN DUVARLARI şiirini okuturdu diyor.
    Kadınlar toparlanıp, kalkıp, kapıya yöneldiler.
    HAVVA: Anaaa canım helva çekmeye başladı birden.
    MAKBULE: Benim de burnuma toprak kokmaya başladı mazallah.
    Bir kaç dakika içinde tüm kadınlar dağılmış, evlerine koşmuş, Yalçın ve kameramanı Erol tek başlarına kalmışlardı.
    YALÇIN: Oğlum Erool, şimdi birinin kocası damlamadan, topla kamerayı kaçalım, yoksa bizi haber yaparlar, kaç oğlum kaç kaç?
    Kaçarcasına çıkarlarken Dışardan gür bir ses duyuldu.

    - Len Garııııııııııı nerdesin lennnnnnnn ? Evden erkek sesi geliyo dediler. Eceline mi susadın sen garıııı! Şennuuuurrrr!!!!!!



-BİTTİ-





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder