kitabımın adı: DELİ KIZIN BOHÇASI
yazan: FİGEN KILMANOĞLU (bu, ben kendim oluyorum.)
öykümüzün adı: RÖPORTAJ
RÖPORTAJ
Gecekondu mahallesinde son derece harap bir evdi. Kapısı kırık, camı çatlak, damı akıyordu. Ama içeriye girince her taraf beyaz sabun kokuyordu.
Beş eski arkadaştılar. Şennur'un evinde toplanmış, kadın kadına, ellerinde dantelleri, örgüleri, önlerinde çayları, kısır tabakları, tatlı tatlı sohbet ediyorlardı. Her birinin üstü başı eski, hepsi birbirinden bakımsızdı. Üstelik de her birinin yüzünde ve görünen yerlerinde şiddet izleri vardı. Kiminin dudağı, kiminin kaşı patlamıştı. Yine de birbirlerinin yanında, tüm bu olumsuzlukları unutmuş gibi, havadan sudan konuşuyorlardı.
Şennur,küçük mutfakta çayları tazelerken, İçeriden Havva seslendi.
-Gız Şennuuur, kapı çalıyo. Gözü kör olmayasıca duymuyon muu?
Şennur, ufacık tefecik, kilolu, ama çok sevimli bir kadındı. Yanaklarında, güldükçe güzelleşen, derin gamzeleri vardı. Elinde çay tepsisiyle koşar adım içeri girdi, tepsiyi Havva'ya uzatıp, kapıyı açmaya gitti.
-Geldim geldim. Dur kapıyı yıktın! Öyle öküz gibi kapı mı çalınır len?
Kırık dökük kapıyı açtı. Karşısında orta yaşlı, şık giyimli bir adam, ve yanında da tıfıl görünüşlü, elinde kamera tutan genç bir delikanlı duruyordu. Orta yaşlı adamı gözü bir yerlerden ısırıyordu ama hatırlayamadı.
-Bıyır. Ne istiyon gardaşım?
Adam, karşısındaki kadının kendiSİni tanıdığını düşünerek, kameramanına "Kayda gir! " der gibi baktı ve kamera çalışınca da, gülümseyerek elindeki mikrofonu ortaya tutarak konuşmaya başladı.
-Merhaba efendim. Tanıdınız mı beni?
Kadın safça bir ifadeyle cevap verdi:
-Yoo . Kimlerdensin de hele?
Adam bozulmuştu.
-Televizyoncuyum ben. Evleri ziyaret edip, vatandaşlarla röportaj yapıyorum.
-Tilivizyoncu mu? Hee! Eyi, emme bizim tilivizyonumuz varr. Amaa eğer leğen varsa alırım. Benim külüstür makine tamirde de. Kör olasıca herif tamire götürdü güya, ama 2 ay oldu, hala getirmedi. Muhtemel sattı çamaşır makinasını boyu devrilesice.
-Ne
makinesi ne tamircisi, ne leğeni efendim!
-
Merdaneli makine. Hani diyom tamire diye aldı da, borcuna karşılık
götürüp kahveci Rüstem'e mi sattı acaba?
-Öyle
değil hanımefendi. KASABA TV den, EV HALLERİ programından
geliyorum. Müsade ederseniz sizlerle röportaj yapmak istiyorum.
Kadının bir anda gözleri büyüdü.
-Anaaaa!
... Röportaj mı? O ne ki, kürtaj gibi bi şeymi? , Eğer öyleyse
yok galsın amıca, hem benim herif sizi burda görürse sizin için
de, benim için de heç eyi olmaz haberiniz ola. Hem ne kürtajıymış
öyle. Gebe değilim ki. Menapoza girdim len artık.
-Kardeşim
yanlış anladın. Programımıza haber yapmak için sizlerle sohbet
etmek istiyoruz. Ben soracağım siz cevap vereceksiniz.
İçeriden, Cemilenin sesi duyuldu.
-Kız
şennuuur, kimmiş o gelen?
ŞENNUR:
Bak bizim meraklı bardaklar duramadılar, cingildemeye
başladılar...
Içeriye doğru cevap verdi.
-Kürtajcı mıymış ne? Birileri geldiii ona laf annadıyom..
Kadınlar merak etmişti. Hep birlikte koşarak kapıya geldiler.
CEMİLE: Anaa! ... Bunnar ne biçim kürtajcı böyle? Kürtaj yaparken kamaraya mı alacasınız, hee?
MAKBULE:
Ayol
bunlar kürtajı yapıp sonrada akşam haberlerine yetiştirecekler
kesin.
HAVVA:
Akşam haberlerine o yetişir mi bilmem ama, bizim herifler bunları
burda görürse, ikindi namazına hepimizi kesin yetiştirirler,
içeri alın da bari gören duyan olmasın
ADAM:
Ama
hanımlar siz bizi yanlış anladınız
Aralarında konuşamayan bir kadın vardı. Oda lafa karıştı.
-Hebe..ııı..eu
eu vvv mıee.
KAMERAMAN:
O ne dedi öyle yahu?
ADAM: Başını anlamadım ama sonunda miyavladı galiba.
MAKBULE:
Yok yok. Miyavlamadı. Ben biliyom o programı, kadınların
dertlerini anlatan programcılarmış içeri alın diyo.
ADAM
: Vallahi
bravo, ne dediğimizi bir tek bu anlamış.
Adam, yanındaki genç kameramana döndü
-Eğer
en iyi bu anladıysa biz bu gün yanmışız Erol.
Kameraman,
ağzında sakız, dalga geçer gibi cevap verdi.
-Yanmışız patron.
Adam ve kameramanı içeriye girerken, Şennur ellerini açıp dua ediyordu.
-İçeriye
elin heriflerini alıyoz. Allahım sen günahlarımızı affet.. E
hadin o zaman buyrun içeri.
Erkekler
odaya geçtiler. Küçücük odadaki eski püskü koltuklardan
birine iliştiler.
Kadınların kimi yerde, kimi sandalyede, kimi koltuktaydı. Sehpalarda çaylar, kısırlar vardı.
Herkes oturdu. Kadınlar merakla, erkeklerin yüzüne bakmaya başladılar.
Adam, mikrofonunun düğmesine bastı, kameraman da kayda başladı.
-Merhaba hanımlar.Ben KASABA TV den geliyorum. İsmim Yalçın. Bu da kameramanım Erol. Başlayalım mı?Erol sen bir yandan genel çekime başla.Beni zumlamayı da unutma..
ŞENNUR:Ben de sizlere bi çay koyuvereyim.
MAKBULE:
Evet
kardeş nedir isteğiniz? Hele bir anlatın bakalım.
YALÇIN:
Şimdi
sizlerle röportaj yapacağız.
CEMİLE: Kürtaj mı? Olmaz. Günahtır. Ben asla yaptırmam. Bu benim ilk bebem. Bunu da doğuracam, bundan sonra gelecek olan bebeleri de.
Gencecik, sarı saçlı, açık renk gözlü bu kadıncağız hamileydi. İçlerinde, sadece onun yüzünde şiddet izleri yoktu.
YALÇIN:Röportaj
yahu röportaj. Soru cevap şeklinde bir sohbet. .Yahu ben niye
anlatamıyorum size röportajı?
KONUŞAMAYAN
KADIN:
He be he be he be ıı heb he be mmm mıeee
YALÇIN:
Ne miyavlıyor arkadaşınız?
HAVVA:
Bunlar televizyon programcısı.. Televizyonda bir kadın programı
yapıyorlar ben çok izlerim diyo...
YALÇIN:
Ben deminden beri yırtındığım halde anlatamadım da bu arkadaş
hebe hübe deyince mi anladınız?
MAKBULE:
Eee
o en okumuş yazmış olanımız. Deeey ilkokul dörde kadar okudu..
Neyi nasıl anlatacağını biliyor.
YALÇIN:Hey
Allahım yaa.. Neyse konumuza gelelim. Önce isimlerinizi söyleyin
de öyle başlayalım. Sırayla kendinizi tanıtın.
Mikrofonu,
sırayla kadınlara uzatmaya başladı.
MAKBULE:
Ben Makbule. 4 çocuğun anası Ayı Hamdullah'ın garısıyım.
Evin
sahibi bir yandan koştura koştura çayları tazeliyor, herkese
yetişiyordu. Kilolu olduğundan, nefes nefeseydi.
-
Ben şennur. Evin sahabıyım ve de bizim Haydar' ın karısıyım.
Sıradaki
kadın, bakımsız görünüşüne rağmen, kırmızı rujunu ihmal
etmemişti. Karmakarışık saçlarını savurarak söze girdi.
-Ben
de Havva. Bu
aralar 4. kocamın karısıyım. Ha, bir de, ben gençliğimde çok
güzeldim, onu da haberinize ekleyin.
CEMİLE:
Ay anladık çok güzeldin. Aaa bu da başka laf bilmiyo.
HAVVA:
Uğraşma
kız benle.Hadi tanıt kendini.
En
genç kadın söz aldı. Karnı burnunda, tostoparlak bir gençti.
Ama çok güzel bir yüzü vardı.
-
Ben Cemile.Yeni evliyim.Fırat' ımın karısıyım.Kocamı çok
seviyom. Ayrıca da ben bilmem kocam bilir.
HAVVA:
Koca manyağı ne olacak..
Yalçın,mikrofonu,
konuşamayan kadına uzatıp uzatmamakta tereddüt etti. Ama dilsiz
kadın, uzanıp mikrofonu aldı ve kendini dili döndüğünce
anlatmaya başladı.
-He
be ..ıuuuh übe heb mıee vıh
YALÇIN
:
Ne dedi?
MAKBULE:
Kendini tanıttı, size de hoşgeldiniz dedi.
YALÇIN:
Hoşbulduk
hoşbulduk. Eveet. Şimdiii..
Hanımlar biliyorsunuz mart ayındayız.. Bu sizlere neyi
hatırlatıyor?
ŞENNUR:
Kocamın sanayide dükkanı var, ordan biliyom, vergi ayıymış. Bi
de bu mart ayı kapıdan baktırırmış, kazma kürek
yaktırırmış..
MAKBULE: Bir
de şey. Ayıptır söylemesi kedilerin aşna fişne ayı...
Kadınlar gülmeye başladı.
CEMİLE:
Aaa ben de biliyom..19 Şubat - 20 Mart balık burcu...Bi de
şey...Kocakarı soğukları oluyo mart sekizde. Bildim mi?
HAVVA:
Yok gız o değil. 7
mart Artvin' in kurtuluşu. Dedem söylediydi.
DİLSİZ:
He be hIe ıuuuhebe ebe hıe
ŞENNUR:
Heeee!
... Tamaaaam, bak biz bilemediydik bunu efferim gız dudu
dillim
YALÇIN: Ne
diyor?
ŞENNUR:
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günüdür diyor..
MAKBULE:
O
ne ola ki gız?
YALÇIN:
Yaaa arkadaşınız bildi işte. Evet programımızın konusu
kadınlar.. Şimdi yine sırayla soracağım.8 Mart Dünya Emekçi
Kadınlar Günü hakında ne düşünüyorsunuz?
HAVVA:Valla
ben gayet iyi şeyler düşünüyom.. En azından kedi nüfusunun
artmasına faydası var. Ama gadınlarla ne alakası var onu
bilemedim.
MAKBULE:
Eee..Ben...Makbule'ye katılıyorum. Bi hayvansever olarak sonuna
kadar martı destekliyom.
CEMİLE:Hele
ben ikisine birden katılıyom.
DİLSİZ:
Ieee
gğğ mıee fff hıe hıe heb
HAVVA:
Heh.
Hmm. Yaaaa. Demek öyle. Eeee okumuş insan hali başka oluyo
tabi?
YALÇIN:
Ne dedi?
HAVVA: Çok
anlamadım amaa, Dünya Emekçi Kadınlar Günü her yıl 8 Mart'ta
kutlanan ve Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış
uluslararası bir gündür gibi birşeyler söyledi...
YALÇIN:
Doğru..8 Mart kadınları koruma günü..
MAKBULE:
Valla
benim herifin bildiği bi korunma var, o da gebelikten korunma.
Artık yeter gari diyo
CEMİLE:
Aaa ben hiç bile korunamam.Biz Fırat' ımla bir sürü çocuk
istiyoz.
HAVVA: Onu
demiyo kız. Bizi kocalarımızdan koruyacaklarmış.
ŞENNUR:
Eee
8 martta koruyacaklar da ne olacak. Dokuz martta ne edecez? Bizi
senede tek bir gün koruyacaklarsa hiç zahmet etmesinler, çünkü
geri kalan öteki günlerde yalnızız. De mi gızlar?
HAVVA:
Valla benim herif içip de geldi mi, günler arasında hiç ayırt
etmez, onun için martın sekiziyle ağustosun otuzu arasında fark
olmaz.
YALÇIN:
Peki diğer bir soruya geçiyorum efenim. Kocalarınızla severek mi
evlendiniz?
CEMİLE: Ben
meselaaa..Bizim maalede delikanlılar vardı, herkes birini kaptı,
bana da kocamı gösterdiler, minibüs şöförüydü, aha bunu sev
dediler, bende sevdim gitti. Oyyy boyuna posuna kurban olduğum.
Genç
gelin mutlu mutlu gülümsedi.
MAKBULE:
Iyy,
iyi ki de yeni evlisin..Benim gibi eskidiğinde görecem ben seni..
Eyi bak yüzüme, aha böyle senin de tipin kayacak.
HAVVA:
Boyuna posuna kurban olacakmış.. Bak bak bak...Şahsen benim
kocamın boyu posu devrilsin inşallaahhh... Hatta boynu altında
kalsın.Ölmesin de sürünsün .
ŞENNUR:
Benim hiç goca görecek gözüm yok..Goca moca demeyin
bana..
YALÇIN:
Şimdi
tek tek anlatın bakalım , nasıl tanıştınız
eşlerinizle?
ŞENNUR:
İlk tanıştığımız gün benim üstümde gelinlik, onun üstünde
damatlık vardı. Aha bu bitişikteki küçük odada
tanıştık..
YALÇIN:
Ciddi olamazsınız.daha önce birbirinizi hiç görmediniz
mi?
ŞENNUR: Yoo
nerden görelim. Benim amcam, benim herifi görmüş, babama
anlatmış.Bizim herifin nenesi de beni görmüş oğlanın dayısına
anlatmış. Hiç bize bir şey anlatan olmadı..Büyükler görüp
karar vermişler işte.
YALÇIN:
Daha
sonra sevdiniz herhalde birbirinizi
ŞENNUR:
Ne
sevecem be. Yaşım onüç.. Küçüğüm daha.. Beni oturttular
tahtadan bi iskemleye, ayaklarım yere değiyoo değmiyoo, baktılar
şöyle bi...Olur bu olur didiler. Karanlıktan bile korkuyom.
Nenemin bana hala masallar anlattığı çağdaydım. Daha ilk
gördüğümüzde sevmedik biririmizi. Ama birşey diyemezsin. Arada
büyükler var. Ööyle kavga dövüş devam ediyoz
işte...
YALÇIN:Ya
siz hanımefendi? Size severek mi evlendiniz?
MAKBULE:
Ne sevmesi kardeş. Benim kocamın gözleri şaşıdır. Bi gözü
arşa, diğer gözü Maraş'a bakar. Bi gün ablamla köyde su
taşıyoz. Anası sormuş buna. Şu iki kızdan hangisini istiyon
diye. Aslında ablamı beğeniyomuş salak ama gözler başka başka
taraflara bakıyo ya, anası sanmış adam beni gösteriyo. Sonra
kadın gelip yanlışlıkla beni istedi. Öyle evlendik.
YALÇIN:
Sonra?
MAKBULE: Sonra gerdek
gecesi baktı ki ablam değil benle evlenmiş, boynuma takacağı
beşibiyerdeyle boğmaya kalktı beni. Ertesi gün de ben bunu
değil, ablasını istiyodum diye babamın evine geri getirdi. Sonra
da babamgiller
geri kabul etmedi beni..Adı kirlendi, artık geri almayız dediler.
Öylece kaldım yani.
YALÇIN:
Yani aileniz sahip çıkmadı mı size?
MAKBULE:
Üste para verelim, kızı geri verme, al sende kalsın
dediler.
YALÇIN: Peki
şimdi nasılsınız? Mutlu musunuz?
MAKBULE:
Üstüme iki tane kuma getirdi. Bi de hükümet nikahı kıymadı.
Sence mutlu muyumdur abi?
YALÇIN:
Haklısın
kardeşim benimki de soru güya.. Eee siz anlatın bakalım
CEMİLE:
Valla ben kocamı çok seviyom abi. Çok akıllı bir adam. Akşama
kadar kahvede, meyhanede, ne olacak bu memleketin hali diye kafa
patlatıyo. Daha cevabını bulamadı ama bulunca memleketi kesin
düzeltecek.
MAKBULE: Ay
ne kadar salaksın kız
ŞENNUR:
Bırak
bacım bırak. Daha evleneli kaç gün olmuş. Hele bi üç-dört ay
geçsin görecek hanyayı gonyayı.Yarım akıllı, zannediyo ki
büyükler münasip gördüyse, elin mahkum sevecen.
YALÇIN:
Cemile hanım, siz severek evlendiniz galiba.
CEMİLE:
Bilmiyom
ki abi. Evlenirken babama bu oğlanı sevmedim dediğimde bana,
eşşek gibi seveceksin, sıkıyosa sevme demişti. Babam emretti
diye seviyom işte.
ŞENNUR: Öyle
bi mecburiyeti var zannediyo kafasız. Tamamen babası dedi diye
kendini mutlu zannediyo.
YALÇIN:
Olur
mu Cemile hanım? Sizin kendi fikriniz yok mu?
CEMİLE:
Bilmem..
Önce kocama, sonra babama sormam lazım.. Ben bilmem onlar
bilir.
DİLSİZ:
Ieb hbeue hev ebe heuuu
HAVVA:
Heee? ? Hı hı. Yaaaa.Dimeeee. Tamaaam tamam.
YALÇIN:
O
ne diyor
EROL:
Heuuu
dedi. Ulumaya başladı patron.
HAVVA:
Yok yok. Cemile' ye
diyo ki, o kadar salaksın ki, kendi aklın fikrin bile yok
diyo.
YALÇIN: Bu
arkadaşınız da hep, hebe hübe diyor ama iki tane heceyle hep
gerçekleri anlatıyor.Ya bir de konuşabilseydi kesin profosör
olurdu maaşallah. Eveet, şimdi de sizi dinleyelim
kardeşim..
HAVVA:
Valla
hangi birini seveyim ki bilmem bu benim dördüncü kocam?
YALÇIN:
Hay
maşallah? şey yani daha yaşınız genç de
HAVVA:
Bakmayın dört olduğuna bana kalsaydı bir tane bile almazdım
ama, kader işte...
YALÇIN:
Nasıl
oldu?
HAVVA: Anlatayım....
ben daha 15 yaşındayken biriyle kaçtım.
YALÇIN:15
mi?
HAVVA:
Bizim orda on beş yaşını bi kız geçti mi evde kalmış gözüyle
bakarlar.
YALÇIN: Neyse,
ne oldu sonra ?
-Ne
olacak bizimkiler vurdu onu? O öldü ben dul kaldım .İkimizin de
hevesi ağzında kaldı. Zaten bi kadın dul kalınca nasıl
bakarlar bilirsiniz.
YALÇIN:
Başınız sağ olsun. Devam edin lütfen.
-
Bizim sülalenin bütün erkekleri geçti karşıma . Beni de infaz
edecekler.Tam beni vurmak üzereydiler ki, benim emmi oğlu atladı
ortaya...Durunnnn ! diye bağırdı. Herkes durdu, bi an şaşırdık.
Normalde daha önce kaçanların hiç biri ailesinin hışmından
kurtulmamıştı. O gün var ya, orada altıma işemiştim
korkudan.
-Ee
emmioğlu niye bağırmış?
-Şeyy
dedi eğer o işi yapmamışlarsa ben Havva'yı alırım kendime
karı yaparım dedi,
YALÇIN:
Hangi
işi ?
HAVVA: Oha..
o işi de bilmiyorsan ortalıkta herifim diye hiç dolaşma..
Kadınlar
utangaç utangaç güldüler.
YALÇIN:
Peki
sizi Verdiler mi sonra?
HAVVA:
Hemen
değil.. Önce sağlık ocağından bekaret murakabası yaptılar.
Baktılar sıfır kilometreyim. Yapıverdiler hoca nikahını.. Bu
emmioğlu meğer bayadır bana yanıkmış, ben gençken çok
güzeldim.Eee dört kocadan kala kala bu kaldı .
Eliyle
vücudunu gösterdi. Aslında belki gençliğinde güzeldi ama, şu
an beyazlamış dağınık saçlarıyla, ağzındaki kırık
dişleriyle, ve yüzündeki morluklarla sanki trafik kazası
geçirmiş gibi görünüyordu.
YALÇIN:
Amcanızın
oğluyla evlendiniz yani..
HAVVA:
Evlenmesine
evlendik de ne oldu? Yine o iş olmadı. Bizimki gerdek gecesine
girmeden önce arkadaşlarla biraz içeyim demiş. Hayvan gibi
içmiş. Odaya çıkarken merdivenlerden bir yuvarlandı. Kafayı
gözü, çanağı çömleği patlattı. Ambulans, doktor, hastane,
derken bizim ikinci de kadınlığıma erdiremeden öte tarafa nakli
mekan eyledi, toprağı bol olsun.
YALÇIN:
Başınız
sağolsun efenim, Sonra ne yaptınız?
-Ne
yapacam, döndüm yine baba evine.. Herkesin gözü üstümde..Eee
dul kadına rahat yok bu dünyada. Hele bir de çok güzelsen.
ŞENNUR: Başlıcam artık senin güzelliğinden ha!
MAKBULE:
He
kız içim şişti artık bunun güzelliğinden!!
YALÇIN:
Eee
sonra?
HAVVA:
Bizim
aşağı köyde kekeme İsmail vardı o istetti beni? Meğer bayadır
bana yanıkmış ama kekeme olduğu için bir türlü
söyleyemiyomuş. Bir kaç denedi aslında bana açılmayı ama, o
lafın sonunu getirene kadar akşam oluyodu, ben sıkılıp
gidiyodum..Hiç lafının sonunu duyamadım...Ah bu arada ben
gençken gerçekten çok güzeldim.
CEMİLE:
Akşam
oldu biraz acele et yahu. Neredeyse sıkıntıdan doğurucam
ha.
HAVVA: Bu
da hep beni kıskanmıştır? Neyse devam edeyim şükürler olsun
kekeme mekeme oldu o iş. Bir yıl evli kaldık. Sonra bir gün iş
için Rusya' ya gidecem dedi.. Gitti de. Dört ay sonra duydum ki
Rus karıları bizimkinin dilini çözmüşler. Bizim kekeme İsmail
Rusçayı ana dili gibi konuşuyormuş? Bi gün bi mektubu geldi.?
İçinden Rus bir kadınla resmi çıktı.
YALÇIN:
Mektupta
ne yazıyordu
HAVVA:Artık
bana dönmeyecekmiş..Neymiş ben ona canım demiyomuşum..Neymiş,
hiç cilve bilmiyomuşum, romantik değilmişim? Ben ne bileyim
cilve nedir?
YALÇIN:
Ne
yaptınız sonra
HAVVA: Bir
daha evlenmeyecem dedim? Kendi paramı kendim kazanacam
dedim?
YALÇIN: Ne
güzel işte..Kadın dediğiniz kendi ayakları üstünde durmasını
bilmeli.
HAVVA: Dur
daha bi şey yok? Bi fabrikaya girdim çalışıyodum? Bi kaç gün
sonra ustabaşılar dan biri gözünü dikti bana? İkide bir beni
sıkıştırıyo? Yok dedim..Evlenmem dedim.Tabi o zamanlar yine çok
güzelim. Baktı olmuyo, başka türlü götüremeyecek
beni..Kaçırdı hayvan. Hem de zorla. Hiç rızam yoktu.Sevmiyom,
istemiyom, ama kimim kimsem yok ki sığınayım.
Adam, kadının yerelı bereli yüzüne baktı. Her şey ortadaydı.
-Eşinizden şiddet görüyorsunuz değil mi?
HAVVA: Hangimiz görmüyoz ki burda. Fenerbahçe gol yese, ben dayak yiyom. Hasta olsa, beni suçluyo. Ekmeğe zam gelse benden biliyo. Ama allahtan son zamanlarda gözlerine katarakt indi de, iyi göremiyo. Beni dövecek diye sağa sola yumruk sallamaktan, ben diye kapıyı duvarı dövüyo salak. Ama arada bana da isabet ettiriyo tabi.
YALÇIN: Gerçekten çok üzüldüm.Allah yardımcınız olsun efendim.
Dilsize baktı. Sıra ona gelmişti ama nasıl anlaşacaklardı?
-
Size de sorsam mı diye düşünüyorum da.. Bilemedim sorsam
mı?
DİLSİZ: Eıııı
hb bhe vvv mıe.
YALÇIN:
Miyav mı dedi O?
ŞENNUR: Niye
sormayacak mışsın? Benim ne eksiğim var diyo...
YALÇIN:O
da doğru ya..Evet buyrun siz de anlatın....
DİLSİZ:
Ieeuuu be be vvvıeee heuuu.
MAKBULE:
Diyor
ki, ben kocamı uzaktan uzağa beğenirdim ama bir gün beni inşaat
halindeki evimizin üst katında sıkıştırıp...Zorla....
YALÇIN:
Of
of of...Çağ dışı kaba herif .Yanına bırakmadınız değil mi
o canavarın?
DİLSİZ:
Iheuuuu be be be hıeee.
MAKBULE:
Yok
mahkemeye verdik? İki sene sonra mahkemeye çıktık diyor... Hâkim
sormuş kocasına bu kadını kendine karı yapacan mı?... O da
tamam demiş... Yani böylece adamı salmışlar ve bu garibim,
tecavüzcüsüyle evlenmek zorunda bırakılmış.
YALÇIN:
Peki
niçin konuşamıyorsunuz? Bu durum doğuştan mı?
DİLSİZ:
Vıeee
vhhhh heu heu hebbb.
CEMİLE:
Yok
. Bir gün kocası bunu döverken, "Eeee yeter be !" deyip
adama bir tokat atmış, adam da boş bulunmuş sendeleyip evin
merdivenlerinden düşmüş. Sonra da bunu hazmedemeyip, bunun
dilini kesivermiş.
YALÇIN: Yuh
Allah cezasını versin.
CEMİLE:
Verdi
zaten verdi.. Şikayetçi oldu kocasından.. Sonra da boşadı...
Geçenlerde duyduk, inşaatta çalışırken dördüncü kattan
düşüp felç olmuş. Eee ilahi adalet işte. Biz gene bunun ne
dediğini anlıyoz, onun ağzı çenesi dişleri damakları
parçalanmış. Artık onun ne dediğini hiç kimse
anlamıyomuş
YALÇIN: Gerçekten
bulmuş belasını
MAKBULE:Bu
bizimki şimdi evlere temizliğe gidiyor..En akıllımız odur..
Hiçbir şeye kader deyip susmadı...Kendi kazanıyor kendi
yiyor.Keşke bizler de onun kadar cesur olabilsek...
YALÇIN:
E
olun..size mani olan mı var?
MAKBULE:
Korkuyoruz...Analarımız
da bizim kadar ezilmişler..Ne biliyorlar ki ne öğretsin bize
garipler...
DİLSİZ:
Heuuu eıı ııı hebe.
YALÇIN:
Ne
diyor..?
ŞENNUR: Tilivizyon
diye bişey var. Herşeyi orda öğretiyolar. Okumuş insanlara
sorun, bilmediklerinizi anlatsınlar. Siz
beceremediyseniz, kendi kızlarınıza öğretin hak aramayı
diyo...
YALÇIN:
Güzel diyor.. Helal olsun...Pekiii sizlere bir soru daha
soracağım.....Nasıl bir koca isterdiniz?
CEMİLE:
Valla ben kendi hayatımla ilgili her bi şeyi kendim seçeyim
isterdim. Bu baba korkusu, ağbi korkusu, koca korkusu olmadan
yaşamak isterdim.
ŞENNUR:13
yaşında evlenilmez..Benim çocukluğumu çaldılar.. Elimde
bebeğim vardı, anam eski bezlerden yaptıydı. Heç bişeye aklım
ermezdi. Çok küçüktüm ben çoook. Önce çocuk olmak, sonra
büyümek, sonra da koca nedir bilecek yaşa gelince evlenmek
isterdim.
MAKBULE:
Ben,
okumak isterdim. Hemşire olmaktı hayalim. Kız kısmısı okumaz
deddiler, konuyu kapattılar. İki tane kumam var, ama onlar bile
baba zoruyla başlık parası içn gelin edilmişler. Onlara da
kızamıyom. Kendi rızalarıyla gelip bana kuma olmadılar ki.
HAVVA: Makbule'ye
katılıyom. Hakkatten de kız okusun mu, okumasın mı, evlensin
mi, çocuk doğursun mu, bunlara hep babalar, ağbiler, kocalar,
büyükler karar veriyo. Bu hayat bizim değil mi abi? Niye bizden
çalıyolar?
MAKBULE: Bizim
zamanımızda kızları okula göndermezlerdi. Okumayı sökünce
oğlanlara mektup yazarlar diye.
YALÇIN:
Mektup
yazmanın neresi kötü?
HAVVA:
Aşk
mektubu olunca kötü mektup oluyo? Okula giderseler, etraflarında
oğlanlar olur, namusumuzu kirletirler, kötü kadın olurlar derdi
bizim büyükler..? E bir de tabi benim gibi çok güzel
olunca..
CEMİLE: Aşık
olmanın neresi kötü? AşK bize niye yasak abi?
ŞENNUR:
Çok şey mi istiyoz sence?
YALÇIN:
Hayır
efendim.. Ne münasebet.. Yerden göğe haklısınız..
DİLSİZ:
Ieeee
hbe mıeee heb heb .
YALÇIN:
Durun
tercüme etmeyin..Ben artık anlamaya başlıyorum bu arkadaşın
dediklerini...
MAKBULE: E
hadi anlat o zaman ne dedi?
YALÇIN:
Dedi
ki, size yapılanları sizler çocuklarınıza yapmazsanız, onlar
da kendi çocuklarına yapmazlar.. Bari bundan sonraki nesil sizin
kadar ezik olmasın.. dedi
HEPSİ
BİRDEN:
Doğru söylüyor.. Haklı.
CEMİLE: Ay ben de bişey ekleyebilir miyim abi?
YALÇIN: Buyrun efendim.
-Bir
de şey..Bazan keşke diyom kocam bu kadar soğan-sarmısak
yemese.. Adam yanıma sokulunca ağzının kokusundan gözlerimden
yaşlar fışkırıyo. O da kızıyo neden onu görünce hep ağlıyom
diye.
ŞENNUR:
Kız hiç soğan yemeyen koca olur mu? Akıllı ol biraz...Offf
benim derdim de ayak kokusu..O nasıl kokmaktır bacılar
görmelisiniz, sanki dersiniz iki çorabına iki hayvan leşi
saklamış.Adam eve bi giriyoo..Ayakkabılarını çıkardığı
anda saksıdaki çiçekler bile soluyo abi. Kafesteki kuş bayılıyo,
kedi evden kaçıyo.Öyle bi koku yok yani.
MAKBULE:
Yani
desene benim kocamınkiler gibi...
HAVVA:
Ve
de benim kocamınkiler gibi..Ay benimki bir de horluyor...Sanki
dersin traktör çalışıyor yanımda..
MAKBULE:
Kız
valla benimki de..Ah allahım diyorum böyle bir horultu verdin bari
bir de sesini kısma düğmesi yapsaydın ağzına..
Yine
gülmeye başladılar.
YALÇIN:
Pekii
bir soru daha..Bir günlüğüne erkek olsaydınız ne
yapardınız?
MAKBULE:Tabi
ki kumamla bir olur, Hamdullahın ağzını burnunu
dağıtırdım..
ŞENNUR:
Bana bir gün yetmez..Ben 6-7 aylığına erkek olmak
isterdim..
YALÇIN:
Neden?
ŞENNUR:
Haydar' a 6 ayda en az 4 tane çocuk doğurtturabilmek için.
YALÇIN:
E
o biraz zor olabilirdi ama neyse...Ya siz?
HAVVA:
Ben
bi günlüğüne erkek olsaaam....Dünyadaki bütün kadınlardan,
erkekler adına 24 saat özür dilerdim herhalde..
DİLSİZ:
Hebe
iheeee be hbe hvbe
YALÇIN:
Saat
demişken, Saat kaç oldu acaba diyor... Akşamın 6 sı olmuş
bacım.....
Kadınlar,
saati duyunca panik içinde hareketlendiler.
CEMİLE:
Hiii....Akşam
olmuş, hemen eve koşup kocamın yemini suyunu hazırlamam
lazım....
MAKBULE:
Allaaah sobayı yakmam lazım adam gelmeden.Evde üşüyünce,
ısınmak için beni döver yoksa.
HAVVA:
Eyvaah, Evde sofrayı hazır bulmazsa mahveder beni.
ŞENUR:
Ben
mutfağa koşuyom tutmayın beni...Hadi hepiniz toplanıp çıkın
gızlar. Yarın gene devam ederiz.
YALÇIN:
Durun
hanımlar bu kadar korkmayın, hem televizyona çıkacaksınız. Hiç
olmazsa röportajı bitirseydik.
HEP
BERABER:
Neeee televizyona mı çıkacağız ?
Diye
korkuyla bağırdılar.
HAVVA:
Şimdi
yandık, bizimki belinden kemeri söker, onunla kovalar
beni.
ŞENNUR:
Bizimki kapının önündeki odunu çeker, kafamda kışlık odun
kırarar bi ton.
CEMİLE:
Benimki, beni, oğlan doğurma ihtimalim var diye hoş tutuyo. Bunun
farkındayım. Ama geldiğinde evde görmezse ne eder hiç
bilmiyom. Çabucak koşup yetişmezsem bunu acı bi şekilde
öğrenecem.
MAKBULE:
benimki
doğaçlama çalışır. Tekme, tokat, odun, kayış, bıçak,
tabanca, artık ne bulduysa. Hiiç malzeme seçmez.
DİLSİZ:
Hebe lebe lebe eee leb beee !
"Eyvah
eyvah! " der gibi ellerini dizlerine vuruyordu dilsiz.
YALÇIN:
Yaaaa, vay sadist vay
ERDİL:
Ne diyor patron onunki ne yaparmış?
-Benim
de kocam olsaydı, bu halimle bana HAN DUVARLARI şiirini okuturdu
diyor.
Kadınlar
toparlanıp, kalkıp, kapıya yöneldiler.
HAVVA:
Anaaa
canım helva çekmeye başladı birden.
MAKBULE:
Benim
de burnuma toprak kokmaya başladı mazallah.
Bir
kaç dakika içinde tüm
kadınlar dağılmış, evlerine koşmuş, Yalçın ve kameramanı
Erol tek başlarına kalmışlardı.
YALÇIN:
Oğlum
Erool, şimdi birinin kocası damlamadan, topla kamerayı kaçalım,
yoksa bizi haber yaparlar, kaç oğlum kaç kaç?
Kaçarcasına
çıkarlarken Dışardan gür bir ses duyuldu.
- Len Garııııııııııı nerdesin lennnnnnnn ? Evden erkek sesi geliyo dediler. Eceline mi susadın sen garıııı! Şennuuuurrrr!!!!!!
-BİTTİ-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder