1 Mart 2023 Çarşamba

kendi kitabımdan bir öykü paylaşmak istiyorum. "HIRSIZ VAR"

  kitabımın adı:  DELİ KIZIN BOHÇASI

yazan: FİGEN KILMANOĞLU  (bu, ben kendim oluyorum.)

öykümüzün adı: HIRSIZ VAARR..


Saat gecenin kimbilir kaçıydı. Ortalık sessiz, evlerin ışıkları sönük, sokaklar bomboştu.

Simsiyah giysiler giymiş adamın yüzünde yine siyah bir kar maskesi vardı.

Bu tek katlı, bahçeli evi gözüne kestireli uzun zaman olmuştu. Sessizce bahçeye girdi. Evde tek başına yaşayan yaşlı bir kadın olduğunu biliyordu. Bu kadın onun için bir tehdit yada tehlike olamazdı. O yüzden, yanına herhangi bir silah veya kesici alet bile almamıştı.

Bahçenin paslı demir kapısını açtı, yavaşça içeri süzüldü.

-En fazla yarım saatte soyar çıkarım. Dedi gülümseyerek.

Güllerle, ortancalarla, akşam sefalarıyla dolu küçücük bahçeden eve yöneldi. Kapıya yaklaştı. Kilidi kurcalamaya başladı.

Ne kolay açılmıştı sokak kapısı. Neşeyle mırıldandı.

-En kolay işim bu olacak. Ne heyecan var ne de bir aksiyon. Herşey kolayca hallolacak gibi.

Eve girmişti. El fenerini yaktı. Sessizce dolaşmaya başladı.

Bir oda, bir salon, arada da kısa bir koridor. Küçücük bir evdi burası.

Belli ki kadın, arka taraftaki odada uyuyordu. Salondan başlamaya karar verdi. Antika denecek kadar eski ama zarif eşyalarla döşenmişti salon. Köşede eski tip ahşap büfenin raflarındaki biblolar muhteşemdi. Hatta büfenin üzerinde bir gramofon bile vardı.

Çuvalını yere bıraktı ,ağzını açtı, ilk önce gramofonu yerleştirdi. Üzerine, sağına soluna da bibloları, gümüş şamdanları koymaya başladı.

Büfenin bir çekmecesini açtı. Orada da gümüş çatal bıçak takımı vardı. Onları da çuvalına koydu.

-Üst kısma da para ve mücevherleri koyarım. Bu, bir çuval ganimet beni bir ay idare eder. Diye mırıldanarak gülümsedi.

Ayakkabılarından birinin topuğu, yürürken amma da ses yapıyordu. Tabanına bir taş parçası veya metal bir şey saplanmış olmalıydı.Ama bu karanlıkta onu çıkartmakla uğraşamazdı.

-Amaaan, çıkartayım ayakkabıları. Para ve mücevherleri de aldıktan sonra gelir giyer, öyle çıkarım.

Dedi kendi kendine. Sessizce ayakkabılarını çıkarttı, salonun tam ortasına bıraktı.

Tam kadının uyuduğu odaya yönelmişti ki, bir kaç metre ötedeki odanın ışığının yandığını farketti. Yaşlı kadın uyanmış olmalıydı. Adam korku içinde etrafına bakınarak, saklanacak bir yer aradı. Diğer köşedeki koltuğun arkası uygun gibi görünüyordu. Hemen koltuğun arkasına geçip çömeldi. Beklemeye başladı.

Evet, yaşlı kadın uyanmıştı. Küçük küçük adımlarla salona geldi, ışığı yaktı. Kendi kendine konuşmaya başladı.

-Vallahi de billahi de duydum. Biri dolaşıyor evde. Hırsız olmasın? Yok canım, olsa olsa yine rahmetli dedeciğimin hayaletidir.

Hırsızın, saklandığı yerde korkudan saçları diken diken olmuştu.eli ayağı titreyerek mırıldandı:

-Hayalet mi dedi o? Anaa bu evde hayalet mi varmış? Tövbe bismillah.

Kadın salonun ortasındaki bir çift ayakkabıyı farketti. Hiç şaşırmamıştı.

-Ah dedeciğim. Bir de ayakkabılarını çıkarmış eve girerken. Canım benim. Nurlar içinde yat. Dedeeee... Dede neredesin?

Kadın eğildi, yerdeki ayakkabıları eline aldı. Burnuna götürdü. Koklamaya başladı. Bir yandan kokluyor, bir yandan durup konuşuyordu.

-Ama bunlar dedemin değil. Yok dedem gibi kokmuyor. Bunlar başka birine ait. Dur bakayım... 45 numara...Erkek...Esmer...Kır saçlı...1.70 boyunda, 87 kilo...Yozgat/Şefaatli nüfusuna kayıtlı...47 yaşında...

Ve uzun uzun bir kere daha kolayarak devam etti konuşmaya

-Vee 23 gündür banyo yapmamış...Ay dayanamayacağım....

Diyerek, ayakkabılardan gelen kokunun ağırlığıyla sendeledi, ve yere düştü. Küçük bir baygınlık geçiriyor gibiydi.

Hırsız saklandığı yerden çıktı. Evet kadın yere düşmüş, kendinden geçmişti. Eğildi, kadının yüzüne baktı. Bembeyaz, kıvırcık saçlı, pembe yanaklı, ufacık tefecik, zayıfça, temiz yüzlü, ne güzel bir kadıncağızdı bu. Beyaz sabun kokusu geliyordu üzerindeki beyaz geceliğinden.

-Teyze! Teyze ölmedin değil mi kız? Yahu sen ne yaptın öyle? Ayak kokumdan resmen DNA analizi yaptın . Kokudan bayılmasan, soy ağacımı bile çıkaracaktın. Üstelik bütün dediklerin de doğruydu ha. Neyse, sen şimdi burda uslu uslu uyu, ben hemencecik evi soyup gideceğim he mi gülüm?

Artık çekinmesine gerek olmadığını düşünerek, yüzündeki siyah kar maskesini çıkartıp cebine koydu.

-Yalnız o hayalet dede hikayesi inşallah gerçek değildir. Keşke zamanında bir kaç dua öğrenseydim. Nasıl uzaklaşırılır bir hayalet acaba? Sarmısakla mı uzaklaştırılıyordu? Yok lan, sarmısaktan korkanlar vampirlerdi galiba. Ooof nereye düştüm ben ya.

Yatak odasına doğru yöneldi.

-Bakalım parası pulu neredeymiş bizim yaşlı pamuk prensesin?

Adam salondan odaya geçince, yerde yatan yaşlı kadın gözlerini açtı.

-Neymiş neymiş? Benim evimi mi soyacakmış. Ay güleyim de boşa gitmesin bari. Eğer ben de Hayriye'ysem, bu salak, bu gece bu eve girdiğine pişman olacak. Gerçi adım Hayriye değil ama, neyse,konumuz bu değil. Ben şu şapşal gelmeden dış kapıyı kilitleyeyim de, kaçmaya kalktığında ona sürpriz olsun. Ay bu gece çok eğleneceğim.

Kadın yerinden kalktı. Koşup sokak kapısını içeriden 3 kere kilitleyip, anahtarı göğsüne sakladı. Pencereler zaten demirli olduğu için, oralardan kaçabilmesine imkan yoktu.

Gülümseyerek az önce yattığı yere geldi, yere uzandı, ve baygın taklidi yapmaya devam etti.

Hırsız, yatak odasındaki işini bitirmiş olarak, tekrar salona geldi. Sırtındaki çuval ağzına kadar dolmuştu. Yerde yatan yaşlı kadına baktı.

-Teyzem, bana doyum olmaz ama burada işim bitti. Haydi sen de, ben çıktıktan sonra ayıl tamam mı? Ulan ne kokuymuş be. Narkoz etkisi yaptı kadına. Ayakkabılarımı da giyeyim. Haydi bana müsaade. Öptüm canım görüşürüz.

Kapıya gitti. Kapı kapalıydı. Hatta kilitliydi.

-E ben bunu açık bırakmamış mıydım? Bu baygın olduğuna göre kim kilitledi kapıyı? Hayalet dede?? Yok daha neler. Bismillahirrahmanirrahim.

Zorladı, kilidi kurcaladı. Kapı açılmıyordu. Ceplerinden çıkardığı bir kaç küçük anahtar benzeri aletle denedi. Kilit asla açılmıyordu. Pencereye koştu. Hepsinin demirli olduğunu farketti.

-Haydaaa. Ben nasıl çıkacağım buradan?

Yerde yatan kadının yanına koştu. Kadını ayağıyla dürttü.

-Şşştt teyze? Şu kapıyı açsana... Kalksana kız. Teyze? Teyze Uyan. Yani iki kere ayakkabımı kokladın diye ölmemişsindir herhalde değil mi?

Kadın, yavaş yavaş gözlerini açtı.Doğruldu, yere oturdu.

-Aaaa dürtüp durmasana be. Vır vır vır bir uyutmadın.

-Allah, hortladı!!!

-Ne hortlaması be. Biraz içim geçmiş. Bana hortlak deyip durma.Burda bir tane hortlak var, o da rahmetli dedem..Bak şurdan sana bakıyor.Tabi sen onu göremiyorsun.

Adam yine korkmuştu. Kadının gösterdiği yönün tam tersi tarafa geçti. Sübhanellezibismillah. Yahu dua da bilmiyorum ki edeyim. Söyle şu hayalete kapıyı açsın.

-Nemünasebet? Benim rahmetli dedem senin babanın uşağı mı? Kalk kendin aç. Saygısız. Hem ayrıca sen de kimsin?

-Hırsıızz.

Kadın oturduğu yerden kalktı. Adamın yanındaki çuvala baktı.

-Tüüü rezil.Gümüşlerimi de doldurmuş çuvalına.Pis herif..Bana bak biz istemezsek sen bu evden hayatta çıkamazsın..Ona göre ..Önce şu çuvaldakileri git yerine yerleştir bakayım..

-Yahu sen benden niye korkmuyorsun?

-Ne korkacağım senden be? Asıl sen kork..Kapının anahtarının nerede olduğunu sadece rahmetli dedem biliyor. Ama dedem 135 yaşında....Sen de takdir edersin ki dedem her şeyi hemen unutuyor..Hatırlatmak için biraz uğraşmam lazım. Hem sen şimdi aldıklarını yerine bırak bakayım.

Adam korkmaya başlamıştı. Alttan almaya karar verdi.

-Tamam tamam..Bırakırım..Ama sen de bırak beni gideyim ..Polise filan da söyleme.Vazgeçtim aç kapıyı, birbirimizi hiç görmemiş olalım. Al çuvalı. Sal beni de gideyim he mi gülüm?

-He gülüm..Off ağzım dilim kurudu git bana bir kahve yap bakayım

-Teyze saçmalama. Aç kapıyı gideyim. Bak hiç bir şey almayacağım. Sadece çıkıp gideceğim. Anahtarı ver.

-Oğlum dedem biliyor. O da kolay hatırlayamaz şimdi. Bir kahve içmeden aklı yerine gelmez . Değil mi dedeciğim?

Adamın yan tarafına baktı kadın. Hırsız yine korkmuştu. Hemen tam tersi tarafa geçti.

-Benim yanımda mı duruyor ? Söyle şuna uzakta dursun. Bana yaklaşmasın.

Kadın emreder bir ses tonuyla yeniledi.

-Kahve demiştim. Hem dedeme, hem bana. Bak mutfak şu tarafta. Bol şekerli olsun. Haydi canım. Sen gelene kadar ben de dedemden, anahtarı nereye koyduğunu öğrenmeye çalışayım.

-Tamam lanet karı.Gidiyorum mutfağa..Geldiğimde bu kapı açılacak anladın mı?..Ama dur. Önce kendimi bir garantiye alayım.

Büfenin üzerinde duran eski telefonun yanına gitti, kablosunu çekiştirerek koparttı.Sonra mutfağa yöneldi. Bu arada kadın da hayali dedesine, ikili koltuğu işaret ederek, oraya oturmasını istedi.

-Şöyle oturalım. Buyur dedeciğim.

Adam mutfağa geçti. Işığı yaktı. Kahve yapmak için gerekli malzemeleri aramaya başladı.

Bir yandan da kendi kendine söyleniyordu.

-Şuraya bak. Hırsız mıyım, evin kızı mıyım belli değil. Maymun etti beni. Kahve nasıl yapılıyordu lan? Çay gibi mi demleniyordu? Hay zıkkım içesice mendebur bunak. Hayalet dedeye de sinir oldum. Gelmiş 135 yaşına, hala macera arıyor. Git yat mezarında zıbar. Ne kalkıp dolaşıyorsun hala? Ölmüşsün artık kardeşim. Bıraksana şu dünyanın yakasını.


Hiç bir fikri yoktu kahvenin nasıl yapılacağı konusunda. Bir sürahiye ağzına kadar su doldurdu, çekmecelerden birinde bulduğu bir paket kahvenin tamamını içine boşalttı. Mutfak tezgahının üzerinde gördüğü bir kase toz şekeri ekledi. Raftaki baharatlara şöyle bir baktı. Karabiber de serpiliyor muydu acaba? Emin olamadığı için, çok az serpti karabiberi kahve karışımının içine. Sonra da bir çatal alıp, sürahinin içindeki bu tuhaf karışımı karıştırmaya başladı. Herhalde böyle bir şeydi. İki fincan buldu. Sürahideki kahveyi fincanlara döktü.

- Eee bir sürahi dolusu kahve bu minicik fincanlarla nasıl bitecek? Kaseye koyup mu servis yapsaydım acaba?


Yaşlı kadın, odada tek başına, hınzır hınzır gülümsüyordu.

-Ay çok eğleniyorum.Ah bu yalnızlığın gözü kör olsun. İki muhabbet edecek insanım olsa, ben bu şapşal hırsızla uğraşır mıydım? Ama yokluğun gözü kör olsun ne yapalım.

Hırsız, elinde bir tepsi,içinde kahveler, odaya geldi.

-Alın zıkkımlanın. Aldın mı anahtarı? Çabuk kapıyı aç.

Kadın, ilk defa görüyormuşçasına adama irkilerek baktı.

-Ne anahtarı? Sen de kimsin? Evime nasıl girdin?

-Yuh. Al şunu iç de biraz beynin çalışsın. Bunak mısın nesin? Anahtar diyorum anahtar. Şu kapıyı aç.

Kadın adama, sanki kim olduğunu hatırlamaya çalışıyor dibi dikkatle bakmaya devam ediyordu.

-Ne? Niye öyle bakıyorsun?

-Anne????

-Ne annesi be?

Kadınınyüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. Kollarını açtı. Hırsıza yaklaştı.

-Annem. Ne zaman geldin, hiç duymadım.

-Ne annesi be? Hırsızım ben hırsız?

-Annem bu ne güzel bir sürpriz. Ben uyurken mi geldin?

Adam korkuyla geri çekildi, elindeki kahve tepsisini büfenin üzerine bıraktı.

-Yaklaşma. İndir elini kolunu. Ben senin annen değilim. Dede şuna bir şey söyle.

Kadın adama sarıldı.

-Bırak lan. Dur. Öpme. Dede al şunu üzerimden. Dede neredesin yahu?

Kadın adamın yüzüne öyle bir sevgiyle bakıyordu ki, birden adamın aklına çok iyi bir fikir geldi. Madem kadın onu annesi zannetmeye başlamıştı, bundan faydalanabilirdi. Acemice sesini inceltmeye çalışarak kadına :

-Kızım tamam dur. Yorgunum . Yoldan geldim. Eve girerken, poşetlerim kapıda kaldı. Açsana şu kapıyı da içeriye alalım.

Dedi. Bir yandan da kadından korkuyordu.

-Tabii annem. Sen otur dinlen. Öyle özlemişim ki. Bu gece koynunda uyuyacağım.

-Yok daha neler. Kızım artık kazık kadar oldun. Düş yakamdan. Aaa. Hem sen kapıyı açacaktın. Haydi evladım poşetleri bekliyorum.

-Tamam annem.

Kadın kapıya doğru yürümeye başladı. Hırsız derin bir nefes aldı. İşte kurtuluyordu.

Kapıya bir adım kala, kadın durdu. Hatta adeta dondu. Hiç kıpırdamıyordu. Hırsız panikledi.

-Yine ne olduu? Açsana kapıyı?

Kadın döndü, hırsızın yüzüne dikkatle bakmaya başladı.

-Ne yapacaktım ben?

Diye sordu.

-Kapıyı açacaktın.

Bir anda gülümsedi kadın.

-İlahi Hilmi bey. Niye açayım kapıyı bu kış kıyamette? Üşürüz ayol?

-Hilmi bey kim lan? Aç şu kapıyı gideceğim ben.

-Bu saatte nereye gideceksiniz efendim? Acıktınız herhalde. Bilirim siz açlığa hiç dayanamazsınız. Bir çorba ısıtayım mı? Yer misiniz?

-Hilmi kiiim?

-Mis gibi tarhana çorbam var. Hem de bol acılı. Siz masaya geçin. Hemen hazırlarım.

-Teyze bak elimde kalacaksın. Ben Hilmi değilim. Senin annenim annen. Anlıyor musun?

-Anlamadım?

-Amaaan ne annesi be. Hırsızım ben.

-Eh orası doğru. Kalbimin hırsızısınız. Az buz değil tam 47 senemiz geçti birlikte.

-Hilmi kocan mı?

-Ceketinizi alayım.

-Şşştt ağır ol teyze. Dokunma. Çek şu elini ayağını üstümden.

Kadın, saygılı hareketlerle,hırsızın montunu çıkarttı, sandalyenin arkasına astı. Adam ne yapacağını bilemiyordu. Ama bir anda yine aklına mantıklı bir fikir geldi.

-Tamam tamam. Ben Hilmi. Karı kocayız. Ben neciyim? Birikmiş param var mı? Kasa var mı bu evde? Altın maltın?

-Olmaz mı efendim? Hepsi kasada duruyor.

-Öyle mi? Tamam. Şey. Sevgili hanımım, kasa neredeydi?

-Gecenin bu saatinde ne kasası Allahaşkına Hilmi bey. Haydi birer tas çorba içelim de uyuyalım artık.

-Yok ben seninle uyumam.Yani aslında uyurum tabi sevgili hanımım... da, ne bok yesem bilemiyorum şu an.

-Ah Hilmi bey. Ne kadar seyrek geliyorsunuz. Dedemle her daim sizi anıyoruz. Okadar özlüyoruz ki..

-Neredeyim ki ben? Neden seyrek geliyorum?

-35 yıl önce kaybettim sizi. Çok hastaydınız. Ama hatırlarsınız ben bebekler gibi baktım size. Sonra bir gün geldi, terk-i diyar eylediniz. Ama giden bedeninizdi. Gerçekte ise hep rüyalarımda, hayallerimde benimle beraberdiniz?

-Ana!!! Ben de mi ölüyüm? Lan kaç tane hayalet var bu evde? Tövbe estağfurullah. İyi saatte olsunlara karışmış bu manyak. Yahu teyze aç şu kapıyı gideyim .allahaşkına yeter ya.

Kadın kocası zannettiği adama sevgiyle gülümsedi.

-Ben çorbanızı ısıtıp hemen getireyim.

Büfenin üzerinde, az önce hırsızın getirdiği kahve tepsisi duruyordu. Kadın o tepsiyi de aldı, mutfağa doğru yürüdü.

Hırsız salonun orta yerinde afallamış bir şekilde tek başına kalmıştı. Az önce kadının çıkarttığı montunu aldı, tekrar giydi. Yine aklına bir fikir geldi. Evet, bu fikir işe yarayabilirdi. Mutfağa doğru seslendi.

-Teyzee ! Yok pardon. Hanııım ! Ben müsaadenizle biraz çıkabilir miyim? Bahçede biraz hava alayım. Hatta eve bir şey lazımsa bakkala da gidebilirim?

Kadın içeriden cevap verdi.

-Hilmi bey saat gecenin körü. Bu saatte bakkal mı olur ayol?

-E bahçeye çıksam?

-Hava çok soğuk. Üşürsünüz.

-O zaman çöpü dökeyim.

-Olabilir. Getireyim bekleyin.

Hırsız rahatlamış bir şekilde derin bir nefes aldı.

-Başardım. Kurtuluyorum.

Kadın bir elinde küçük bir çöp poşeti, diğer elinde bir tepsi içinde çorba, su, kaşık, ekmek içeriye geldi. Tepsini masanın üzerine koydu. Çöpü kapıya yakın, yere bıraktı.

-Çorbanızı için önce. Hayi bakalım buyrun.

Adam sıkıntıyla masaya geçti. Çorbadan alelacele bir iki kaşık aldı. O kadar acıydı ki, bir anda nefesi kesilir gibi oldu.

-Teyze bu nasıl bir acı? Böyle çorba mı olur lan?

-Efendim?

-Yani acısı biraz fazla olmuş hanım. Kulaklarımdan alev çıkıyor adeta.

Kadın gülmeye başladı.

-E siz acı seversiniz Hilmi bey. Öyle değil mi?

-Ya bırak Allahaşkına böyle acı mı olur? Bu çorba değil, adeta kimyasal silah.

Adam tepsideki suyu aldı, kafasına dikti. Gerçekten de çorba yenecek gibi değildi.

-Yoksa biberi biraz fazla mı olmuş?

-Biraz mı? Kezzap gibi bir şey olmuş. Hanım sen yemek yapmayı bildiğinden emin misin bu ne yahu? . Aman neyse. Ver de şu çöpü atayım. Bunu da al götür mutfağa.

Tepsiyi kadının eline verdi. Kapıya yöneldi.

-Hanım aç şu kapıyı.

Kadın tepsiyle mutfağa geçti.

-Tamam geliyorum Hilmi bey.

Hırsızın ağzı, midesi, acıdan cayır cayır yanıyordu.

-Allah belanı versin teyze, böyle yemek yaparsan tabi adam hasta da olur, ölür de, sonra kalkıp hortlar da. Zavallı kocan Allah bilir senin yemeklerin yüzünden ölmüştür. Manyak karı.

Kadın, mutfaktan, salona geldiğinde, yüz ifadesi yine donuktu. Adama, tanımıyormuş gibi bakmaya başladı.

-Hayır yaa. Yine mi? Ben bu bakıştan bıktım artık yeter be.

Adamın yüzüne anlamsız anlamsız baktı, baktı, baktı. Sonra korku dolu bir sesle bağırdı.

-Sen de kimsin? Ne arıyorsun evimde?

-Hay ananın... Yeter artık ama...

-Kimsin dedim.

-Öööfff... Ben Hilmi. Senin kocanım teyze.

-Ne kocası be? Hem kocanım diyor, hem teyze diyor. Sapık mısın nesin?

-Vallahi kocanım. Adım Hilmi. Hani ben hastaydım, sen bana bebekler gibi bakmıştın. Hatta 47 sene evli kaldıktan sonra ölmüştüm.

-Senin karşında salak mı var? Ölen geri gelir mi? Çocuk mu kandırıyorsun?

-Niye? Deden de bu evde dolaşmıyor mu? Annen de seni ziyaret gelmiyor mu? Onlar da hortlak değil mi?

-Bana bak, densiz densiz konuşma. İt misin uğur musun ne boksan, kıpırdamadan dur orada. Polisi arayacağım.

Kadın, küçük küçük adımlarla ahşap büfenin üzerinde duran telefona doğru gitti. Hırsız o telefonun kablosunu az önce koparmış olduğundan, istese de polis çağıramazdı kadın.

-O telefonla mı arayacaksın polisi? He teyze, ara ara. Ben bekliyorum.

Kadın telefonu aldı, bir kaç numara çevirdi. Konuşmaya başladı.

-Alo! Merhaba yavrum. Karakol mu? Değil mi? Elektrik arıza mı? Kapat kapat. Zevzek.

Hırsız şüpheyle telefona baktı. Kablosunun kopuk ucu yerde duruyordu. Bu telefonun çalışıyor olmasına imkan yoktu.

Kadın, hırsıza baktı

-Karakolun telefon numarası kaçtı?

-Teyze sence bilsem bile söyler miyim? Hem o telefon çalışmıyorki. Az önce kabloyu koparttım ya.

Kadın birden, adama donuk donuk bakmaya başladı. Sanki bir yerden tanıyor, ama çıkartamıyor gibi bir ifade vardı yüzünde. Adamın gözlerinin içine baktı, baktı, baktı...

Hırsız artık ağlamak üzereydi. Dişlerinin arasından mırıldandı.

-Hah ! Yine o bakış. Bakalım şimdi kim geliyor?

Kadının yüz hatları yavaş yavaş yumuşamaya başladı. Mavi gözleri bir anda sevgiyle doldu. Gülümsedi. Hırsıza yöneldi.

-Ercüment?

-Ercüment kim?

-Oğluuum... İki gözümün nuru. Sen anneni ziyarete mi geldin kuzum?

-Ercüment mi? He teyze he..Ben Ercüment'im..Seni çok özledim, geldim..Ama bavullarım kapıda kaldı.Aç şu kapıyı da bavullarımı içeri alayım be gülüm...

-Ne bavulu oğlum? Sen ölüsün. Daha küçücük çocuktun seni toprağa verdiğimde. Ah canıım.. Gel bir sarılayım sana.

-O da mı ölü? Teyze bırak.öpme...Ya uzak dur..Öfff yaladın be, yaladın yüzümü gözümü.

-Hoşgeldin yavrum. Oyy mis gibi de kokuyorsun. Öyle özledim ki bu evlat kokusunu.

-Hee mis gibi kokuyorum. Onun için demin kokumdan bayıldın değil mi?

-Ne yapayım senin için? Söyle. Ne istersin? Yemek mi, yıkanmak mı, masal mı, ninni mi? Ne istersin?

Hırsız,bu kez de sesini acemice çocuklaştırmaya çalıştı.

-Dışarı çıkmak istiyorum anne.

-Olmaz, dışarısı karanlık. Sen karanlıktan korkarsın.

-Büyüdüm artık. Korkmuyorum.

-Ne büyümesi yavrum? 5 yaşındaydın öldüğünde. Sen artık hep beş yaşındasın.

-Oooofff. Nereye baksan hayalet. Tabi yedirirsen o acı acı yemekleri, böyle, soyun kurur işte. Kesin bunların hepsi mide kanamasından ölmüştür.

-Oyuncaklarını getireyim mi? Oynamak ister misin?

-İstemiyorum bana ne bana ne. Ben dışarıya çıkmak istiyorum. Allahım daha demin bu kadın bana "Hiç ölen geri gelir mi?" dememiş miydi? Dengesiz kadın bir dediği bir dediğini tutmuyor.

-Ercüment, hani o çok sevdiğin oyuncak araban vardı ya? Baban tamir etti onu. Görmek ister misin? Çok güzel oldu.

-He anne he. Dedem, babam, anneannem... Mezarda adam bırakmadın, bırak artık şu ölmüşlerinin yakasını yahu. Bırak huzur içinde uyusunlar.

-Canım hadi sen şurada uslu uslu otur. Ben bir kaç oyuncak getireyim olur mu? Haydi kuzum. Hemen geliyorum.

Kadın odadan çıktı.

Hırsız artık ağlamak üzereydi.

-Gelemez ol inşallah manyak karı..Lan ben nasıl kurtulacağım bu evden? Polisi arayıp yardım istesem? Yok daha neler. Hırsızım ben hırsız...

Adam umutsuzca etrafına baktı. Artık evine gitmesi gerekiyordu. Bir umutla boşluğa bakarak yalvarırcasına sordu:

-Dede, burada mısın? Anahtarı nereye koydun? Allahaşkına kapıyı aç gideyim. Bak söz veriyorum, ilk işim birkaç dua ezberleyip, senin ruhuna okumak olacak. Yasin okurum, hatim indiririm. Mevlüt okuturum. Hatta mezarını ziyarete bile gelirim. Kurban olayım beni bırak gideyim.

Sonra bir anda kendine geldi.

-Benimki de saçmalık. Dirisinden ne hayır gördüm ki ölüsünden medet umuyorum.

Duvarda gümüş, ince ince işlemelerle süslü çok güzel bir nazar boncuğu asılıydı.

-Ooo bu çok güzelmiş. Nasıl da farketmemişim. Bunu da alayım.

Parmaklarının ucunda yükselerek, duvara asılı gümüş nazarlığı aldı. Bu kesinlikle iyi para ederdi. Sevinçle cebine soktu.

O sırada kadın girdi içeriye.

-Ercüment, bak oyuncaklarını getirdim, otur güzel güzel oyna he mi oğlum?

Kucağında, eski oyuncaklarla dolu karton bir koli vardı. Salonun ortasına geldi. Kolinin içindekileri yere boşalttı.

Hırsız, ağlamaklı, yerdeki kırık dökük oyuncaklara baktı.

-Git işine teyze. Eşşek kadar adamım ben. Kaldır şunları Allahaşkına.

Kadın bir an durdu. Adamın yüzüne bakmaya başladı. Sanki tanımaya, hatırlamaya çalışıyor gibiydi. Baktı, baktı, baktı...

-Hah! Biliyorum ben bu bakışı. Bakalım şimdi kim zannedeceksin beni. Haydi bekliyorum.Yumurtla bakalım.

Kadın bakmaya devam ediyordu.

-Ne oldu, çıkartamadın mı? Ölmüşlerin bu kadar mıydı? Bulamadın mı yeni birini?

Kadın gözlerini adamın gözlerinden çekti. Yere saçılmış oyuncaklara bakmaya başladı. Sanki yeni bir şeyler hatırlıyor gibiydi. Tekrar adama baktı. Gözleri yeniden parlamaya başladı. Gülümseyerek, kollarını iki yana açtı ve adama sokuldu.

-Sultan hanım?

-O kim lan?

-Hoşgeldin Sultan hanım. Bugün de evimiz çok dağınık. Sana bir sürü iş çıkardık kusura bakma.

-Sultan hanım kim?

-Gel canım, otur sen biraz. Dinlen. Sonra başlarsın temizliğe.

-Sultan hizmetçi mi?

-Aaa öyle deme. Yardımcı diyelim. Önce şu oyuncakları topla. Sonra mutfağı hallet, ardından da siler süpürürsün. Tamam mı?

-Nemünasebet. Hırsızlığın da bir ciddiyeti var. Yeter ama artık. İyice maskara ettin beni. Aç lan şu kapıyı. Gidiyorum ben.

-Nereye?

-Şeye. Temizlik için sabun, deterjan almaya tabi ki. Aç hemen iki dakikada alıp geleyim.

-Ne lazımsa hepsi banyoda var. Gel göstereyim.

-Hay Allah belanı versin teyze.



Aradan kimbilir kaç saat geçmişti. Yakındaki müstakil evlerin bahçelerinden, horoz ötüşleri duyuluyordu, sabahın ilk ışıkları, salonu aydınlatmaya başlamıştı.

Adam, ara sıra durup, ağrıyan belini tuta tuta yerleri siliyordu. Ter içinde kalmıştı.

Durdu. Elindeki saplı paspası, su dolu kovanın içine bıraktı. Bir eliyle, alnındaki teri sildi.

-Normalde iki dakikada bir aklı gidip geliyor, ama bu sefer takıldı kaldı lanet kadın. Sekiz saattir bana iş yaptırıyor. Beş kere mobilyaların tozunu aldırdı. Allahım ben bu evden çıkamayacak mıyım?

Yaşlı kadın, geceliğinin üzerine beyaz, pamuklu bir sabahlık geçirmiş olarak, gerine gerine salona girdi.

-Ay ne güzel uyumuşum. Sen ne yaptın? Bitirdin mi temizliği?

-Zıkkımın peki.

-Maşallah, ellerin dert görmesin Sultan hanım. Ne güzel kokmuş her yer. Öyle seviyorum ki bu, beyaz sabun kokusunu.

-Her yeri tertemiz ettim hanımım. Artık gidebilir miyim?

-Elbette. Ama gitmeden bir su daha sil olur mu?

-Lan sildim ya. Yattın zıbardın, her çişe kalktığında geldin bir daha sildirdin. Yeter be, daha kaç kere sileceğim?

-Haklısın. Sen de yoruldun. Haydi çayı koy da güzel bir kahvaltı edelim.

Adam, temizlik kovasına bir tekme attı.

-Teyze, kurban olduğum, bak elim ayağım titriyor. Artık sabah oldu. Yorgunum, uykusuzum, acıktım, korkuyorum. Ne olursun artık sal beni.

-Gidersin canım. Ama önce kahvaltı edelim. Sonra banyodaki çamaşırları elinde bir iki su yıkarsın, yorganları kaplayıp, camları da sildikten sonra tabi ki gidebilirsin.

-Çamaşırları yıkadıktan sonra gitsem, gerisini de gelip yarın yapsam olur mu?

-Olabilir ama rahmetli dedem bugün banyo yapmak istiyor. Onu da bir yıkarsın gitmeden.

Adam artık çileden çıkmıştı.

-Aaaa yeter be. Başlarım senin rahmetli dedene. Bak seni gebertirim kadın. Aç şu kapıyı ben gideceğim.

-Açamam ki. Anahtar rahmetlide. Nereye koyduğunu hatırlamıyor. Bana niye kızıyorsun?

-Ulan senin... İmdaaaat! Poliiiss ! Kurtarın beni ! Hırsız var ! Yetişin imdaaat !

Adam oradan oraya koşturarak, bağırıyordu.

-Yardım edin imdaaatt !!!



Aradan bir saat geçmişti.

İki polis, hırsıza kelepçe takmaya çalışırken, adamı zorla zaptediyorlardı.

-Götürün beni karakola. Tutuklayın. Hapse atın. İmdaaat !

Genç polis memuru: Yahu dur, sakin ol. Gideceğiz, acelen ne be adam?

Biraz daha yaşlıca olan polis memuru: Ben anlamadım ki. Bu adam hırsız ise, komşuların bahsettiği İMDAT HIRSIZ VAR diye bağıran erkek sesi kimdi?

Hırsız: O da bendim amirim.

Genç memur: İyi de hem hırsızsın, hem de hırsız var diye neden bağırıyorsun? Manyak mısın sen?

Kadın, elleri sabahlığının ceplerinde, memurlara yaklaştı.

-Götürmeyin Onu polis beyler. Alışmıştım kendisine. Bırakın kalsın. Ben bakar beslerim Onu.

Hırsızın yüzü, sinirden kıpkırmızı olmuştu.

-Hadi ordan be manyak. Evcil hayvan mıyım ben?

Genç memur, eğilerek hırsızı kokladı.

-Üstelik de buram buram da beyaz sabun kokuyor. Eve girdiğimizde elinde paspas vardı. Bu ne kadar saçma bir hırsızlık hikayesi. Biz burada gördüklerimizi, karakolda nasıl anlatacağız amirim?

Yaşlı polis memuru: Teyzenin anlattıkları da ipe sapa gelir şeyler değil ki...

Kadın, yüzünde masum, saf bir ifadeyle memurlara cevap verdi.

-Evladım ben yaşlı başlı kadınım. Her şeyi hemen unutuveriyorum. Adam hırsızım diyorsa hırsızdır. Hatta belki de delidir ne bileyim?

Yaşlı memur: Hırsız olsa, evi niye temizlesin? Temizlikçi olsa, neden hırsızım desin? Öyle değil mi hanımefendi?

Kadının yüzüdeki masum ifade okadar inandırıcıydı ki.

-Yavrum benim uykum ağır. Hiç birşey görmedim, duymadım. Gözümü açtım, kapının dışında siz, içeride bu. Siz zili çaldınız ben de açtım kapıyı. Ne bileyim, polis olan sizsiniz. Oturun çözün işte.

Hırsız: Allahından bul psikopat bunak. Alın götürün beni karakola. Zindana atın. Hatta aç aslanlara atın. Yeter ki çıkartın buradan. Yürüyün gidelim imdaaaat !

Hırsız, polislerin arasında elleri kelepçeli, ekip arabasına girerken, kadını gülme tuttu. Ama ne gülmek !! Kadın hemen içeriye girdi. Kapıyı kapattı, kapının arkasına sırtını dayayarak sesli sesli gülmeye başladı.

  • Ay ne eğlendim ne eğlendim. Ben şimdi buna günlerce gülerim.

    Ve gülmeye devam etti.


BİTTİ







bu ustalar ne muhteşem resimler yapmışlar bakar mısınız?

















































 

Internette gorup de hayran hayran baktigim resim calismalari