1 Mart 2023 Çarşamba

kendi kitabımdan bir öykü paylaşmak istİyorum.. İÇİMDEKİ KADINLAR

 kitabımın adı:  DELİ KIZIN BOHÇASI

yazan: FİGEN KILMANOĞLU  (bu, ben kendim oluyorum.)

öykümüzün adı: İÇİMDEKİ KADINLAR



1. BÖLÜM





Kadın, aynanın karşısında kendini beğeniyle süzerken gülümsedi:

-Kim inanır 36 yaşında olduğuma? Ne güzel bakmışım kendime.

Güzeldi gerçekten. Ve bu bakımlı haliyle gerçekten tanıdığı tanımadığı herkesin hayranlık dolu bakışlarıyla yaşamaya alışkındı. Kendisini, kocasını, kızını, kendisine bahşedilmiş bu hayatı seviyordu. Güzel bir arkadaş çevresi, ve kendilerini çok takdir eden komşuları vardı.

Karşıdan bakıldığında gerçekten de güzel bir aileydiler. Liseye giden kızları Hilal, ve yıllar önce evlat edindikleri Bergüzar ile birlikte, sevgili kocasıyla mutlu bir hayat yaşıyorlardı.

Bugün, kadın arkadaşlarıyla dışarıda nezih bir restoranda toplanıp kahvaltı edeceklerdi.

Saçlarını düzeltti, aynadaki görüntüsüne eliyle bir öpücük gönderdi ve ayakkabılarını giydi.

-Bergüzar ben çıkıyorum. Ev sana emanet.

İçeriden kırgın, küskün bir ses yanıtladı.

-Tamam. Duydum.

-Kardeşin okuldan gelince onu güzelce yedir. Dersi varsa yardımcı ol. Ne gerekiyorsa yap işte.

Çantasını aldı, kapıdan çıktı, sonra kapıyı üst üste iki kez dışarıdan kilitledi.

Genç kız kapının ve kilidin sesini duyunca, yavaş yavaş salona doğru yürüdü. Cılız, solgun bedeni yara bere içindeydi.Yüzü asık ve kin doluydu. Kendi kendine homurdanmaya başladı.

-Git git. Aman sokağa, alışverişe, arkadaş toplantılarına geç kalma. Kapıyı üzerime kilitlemek yetmediyse gel bir de beni zincire vur.

Yaşlı gözlerini eliyle silerek, zevksiz ve soğuk renklerle döşenmiş oturma salonuna girdi. Bu evin içindeki her köşeden, her eşyadan, ve her bireyden nefret ediyordu.

Salonun duvarına asılı büyük aile fotoğrafının karşısına geçti. Fotoğrafa bakarken bakışları öfke doluydu.

-Aileye bak. İçinde evin kedisi, kuşu bile var, sadece ben yokum. İnsan eve gelenlerden utanır da , göstermelik bile olsa beni de katar şu kareye. Ama nerdee? Benden ne kadar nefret ettiklerini kimseden saklama gereği duymuyorlar ki.

Yığılır gibi koltuğa oturdu.

-Şu üzerime kapı kilitlenmeleri o kadar gücüme gidiyor ki. Sanki kaçabilirim bu cehennemden. Sanki gidebilecek bir yerim, bir yakınım var. Hepinize lanet olsun. Bir gün gelecek, bir şekilde bana yaptığınız bütün bu kötülüklerin acısını her birinizden tek tek çıkartacağım. Nasıl olacak bilmiyorum ama bir gün sizlerden intikamımı alacağım.

Sızlayan kollarına baktı. Sonra kendi elleriyle kendine sarıldı.

-Bu sabah yediğim dayağı da unutmayacağım. Yemin ediyorum beni ayakta tutan şey sadece içimdeki intikam duygusu. Emin olun her an bana yaşattıklarınızı tekrar tekrar hatırlıyor ve hayallerimde bütün bunları tek tek burnunuzdan getiriyorum.

İçini çekerek arkasına yaslandı.Gözlerini kapattı ve sabah evde yaşadıklarını yeniden gözlerinin önüne getirdi.

Ne ümitlerle, ne hayallerle ve ne büyük bir gizlilikle girmişti üniversite sınavına. Hayattaki tek isteği okumak, meslek sahibi olmak, ve kendine yeni bir hayat kurmaktı. Oysa üvey annesi ve üvey babası buna asla sıcak bakmıyor, Bergüzar' ın evde sadece ailenin hizmetini gören bir sığıntı olarak kalmasını istiyorlardı. Genç kızın içindeki okuma isteğini, gözlerindeki zeka pırıltısını görmezden geliyor, hayalleriyle ilgilenmiyorlardı bile. Evin küçük kızı Hilal dururken, Bergüzar' ın ne hakkı vardı gelecek planları yapmaya? Onlara göre Bergüzar üstün zekasını, üvey kardeşi Hilal'i üniversiteye hazırlamak, ona ders çalıştırmak için kullansa yeterliydi.

Sabah,aileye kahvaltı hazırlarken, kapının çalınmasıyla irkilmişti Bergüzar.

-Allahım lütfen postacı olmasın. Lütfen sınav sonucum gelmiş olmasın.Bunlar evdeyken gelmesin ne olur.

Diye dua etti.Kapıyı açmak üzere hamleyaptı ama babası kapıya daha yakındı. Adam kapıyı açtı. Bergüzar mutfakta korku içinde gözlerini sımsıkı kapatmış bekliyordu.Babasının kükremesiyle sıçradı.

-Bergüzar. Buraya gel.

Bacakları titreyerek salona yöneldi. Bu sınava gizlice girdiğini kimse bilmiyordu. Ve bilmemeliydi.

-Bu ne lan?

Adam elinde sarı, resmi bir zarf tutuyordu. Bu üniversite sınav sonucu belgesi olmalıydı. Adam zarfı yırtarak, içindeki belgeyi çıkardı.

-Sınav sonucum mu o? Ben alabilir miyim baba?

-Senin üniversite sınavıyla ne işin olur? Ben sana demedim mi, kendi evladım dururken seni okutamam diye? Bizi ayakta uyutup sınava mı girdin sen?

-Kazanmış mıyım? Baba ne olur kızma.Ben size yük olmam ki. Hem çalışır hem okurum. Ne yazıyor bakabilir miyim?

-Ne bu? Nük..nük..nükleer fizik?? Sen mi kazandın bunu? Lan neyine güvendin? Kime güvendin? Kim okutacak seni? Kime sordun da girdin sınava? Ben sana demedim mi haddini,çapını bil diye? Lan kendi kızım dururken ben sana mı yatırım yapıcam? Bu ne hadsizlik?

-Sakın. Sakın baba. Sakın yırtma onu.

-Yok ya. Yırtarsam ne olur?

Adam kağıdı yırtmaya çalışırken, kendisine engel olmaya çalışan genç kızı itti, ve kağıdı da, zarfı da yırtarak yere fırlattı. Anne ve kızı masada olayı izliyorlardı.

-Hayır yapma. Baba ben okuyacağım. Kafam çalışıyor. Neolur harcama beni. Bırak okuyayım.

-Hayır efendim. Ben seni isteye isteye evlat edinmedim. Senin için hayaller kurmadım. Seni benden böyle büyük şeyler bekleyemezsin. En fazla evlendiririm,çeker gidersin bu evden. Ama okumak yok. Liseyi bitirdin işte buna şükret.

Genç kız yırtılan evraktan geriye kalanları kurtarmak için çırpınırken, babasının itmesiyle kendini bir kez daha yerde buldu. Ve yerdeyken karnına isabet eden tekmeyle acı içinde iki büklüm oldu.

Nefretle bağırdı babasına.

-Evlat edinmeseydin o zaman. Yetiştirme yurduna bıraksaydın. Devlet okuturdu beni. Niye günahıma girdin? Köleniz miyim ben sizin?

Masada oturmuş, kızının ekmeğine tereyağı sürmekle meşgul olam annesi öfkeyle araya girdi.

-Cevap verme babana. Nankör. O kadar aklın varsa kardeşine harca da ders notları düzelsin. Bak bir sürü zayıfı var çocuğun.

-Ondan bir şey olmaz anne. Anlamıyor, öğrenemiyor. Bari bana şans verin ne olur.

Bir tekme daha hissetti karnında. Adeta acıdan nefesi kesilmişti. Elleriyle yüzünü korumaya çalıştı.

Annesi de öfkelenmişti. Masadan fırlayarak bağırdı.

-Sen benim kızıma ne demek istiyorsun Allahın belası ?

Ve bu dayak belki yarım saat sürdü ama Bergüzar için bu yarım saat adeta bir yıl kadar uzundu.

Cevap verdikçe hırpalandı, hırpalandıkça cevap verdi...



Bu sabah yaşananları tekrar gözünün önüne getirmek çok sarsmıştı genç kızı. Ellerini yüzüne kapatarak ağlamaya başladı.

-Bir gün hepinizden intikamımı alacağım. Hepinizi geberteceğim göreceksiniz.

Diye haykırdı.

Kapı çalınıyordu. Genç kız ayağa kalktı, gözlerini sildi, ürkekçe kapıya yaklaştı.

-Kim o?

Dışarıdan çok tanıdık bir kadın sesi cevap verdi.

-Merhaba Bergüzar.

-Kimsiniz?

-Adım Bergüzar. Senin yabancın değilim. İzin ver içeriye gireyim.

-Sizin de mi adınız Bergüzar? İyi de sizi tanımıyorum. Hem tanısam da açamam ki. Kapı kilitli ve annem anahtarı da götürdü. Birazdan kız kardeşim okuldan gelecek, onda anahtar var.Daha sonra gelin.

-Biliyorum yavrum. Evde yedek bir anahtar olacak. Yanlış hatırlamıyorsam, yerdeki büyük saksının altında. Onu oradan al ve kapıyı aç lütfen.

Genç kız korkmuştu. Saksıya doğru yürüdü. Hafifçe kaldırdı. Orada bir anahtar vardı.

-Siz bunu nereden biliyorsunuz? Siz kimsiniz?

-Korkma Bergüzar. Ben senin hakkında herşeyi biliyorum. Kapının gözetleme deliğinden bak. Sana ne kadar benzediğimi göreceksin.

Genç kız söylenileni yaptı. Kapıda kırklı yaşlarda,üzerinde krem rengi bir pantolon ceket takım olan, saçlarını arkadan sıkıca toplamış, gözlüklü, fakat yüz hatları tıpkı kendisine benzeyen bir kadın duruyordu. Omuzunda kocaman bir kadın çantası vardı.

Elindeki anahtara baktı, tereddüt ederek kapının deliğine soktu. Şaşkınlık ve merak içindeydi. Bu kadın neden bu kadar kensine benziyordu ki?

-Siz benim akrabam mısınız? Yoksa ... Öldü demişlerdi ama, annem filan mısınız?

-Ben sen'im Bergüzar. Senin 45 yaşınım. Gelecekten geliyorum. Haydi aç kapıyı.

-Yok daha neler. Çok saçma.

-Bergüzar neolur uzatma. Sana yardım etmeye geldim. Kız kardeşin eve gelmeden seninle muhakkak konuşmam lazım.

Genç kız çekinerek anahtarı çevirdi, kapıyı açtı. Karşısında tanıdık gözlerle ve şefkatle bakan bir kadın vardı.

-İçeri girme. Ne söyleyeceksen kapıda söyle.

Kadın hayranlık, şaşkınlık, sevgi dolu bakışlarla genç kızı incelemeye başladı.

-Aman yarabbim. Şu anda sana bakıyor olmak gerçek bir mucize. Bu muhteşem bir an. Başardım. Zamanda yolculuk yapabilmeyi başardım. Ve seni buldum.

-Yaklaşma. Sakın bana dokunma. İçeriye girme. Orada dur.

-Korkma kuzum. Ben sen'im. Hakkında her şeyi biliyorum. Bana ne istersen sorabilirsin.

-Ailem nerede? Annem babam kim?

-Bizim babamız, 6 yaşındayken bizi bu aileye emanet etti. Annemiz çok hastaydı ve bir ameliyat geçirmesi gerekiyordu. Ameliyat ve nekahat döneminden sonra gelip bizi alacaklardı. Fakat bir trafik kazasında her ikisi de öldüler. Geri dönemediler. Bu ailenin de orta düzeyde zeka geriliği olan küçük bir kızı vardı. Ona baktırmak, hizmet ettirmek için bizi evlatlık almaya karar verdiler.

-Bu doğru.

-Lise bitti. Dereceyle mezun oldun.Fizik okumak istiyorsun. Ama buna izin vermiyorlar.

-Başka?

-Bebekken bir beyin ameliyatı geçirmişiz. Bak kafamızda dikiş izleri hala duruyor. Aynı iz bende de var.

-Öyle mi? Bakayım?

Genç kız, kadının saçlarının arasındaki ameliyat izine şaşkınlıkla baktı. Evet aynı iz onda da vardı. Ama kadının ameliyat izleri biraz daha silikti.

-Peki başka?

Kadın biraz düşündü.

-Ha bir şey daha. Sol ayağımızın baş parmağının tabanında simsiyah bir ben var. Sanki kirli bir yere basmışız da kirlenmiş gibi. Hatta bir kocaman ben de popomuzda, sol kalçamızda var. Onu hep çok komik bulmuşumdur.

-Allah Allah...O da doğru. Peki bir soru daha. Benim ilk aşkım kim?

-Ooo şaşırtma sorusu. Senin aşkın filan yok Bergüzar. Hiç aşık olmadın. Okumaktan başka hiç bir hayali olmayan, çok zeki ama çok yalnız bir kızsın.

-Beni korkutuyorsun.. Devam etmek istemiyorum. Bence sen artık git.

Kadın, elini uzatarak genç kızın saçlarını okşamak istedi.

Kız, rahatsız olarak geri çekildi.

-Sakın. Bana dokunulmasından hiç hoşlanmam.

-Biliyorum. Ben de hoşlanmam. Galiba bize hiç kimse sarılmadığı, saçlarımızı okşamadığı için böyleyiz. Sevilmeye alışkın değiliz.

-Artık gider misin lütfen?

-Hayır gitmeyeceğim. Bak dinle. Biraz sonra kapı çalınacak. Sizin karşıda oturan komşunuz Makbule gelecek. Elindeki fotoğrafı sana gösterecek ve aynen şu ses tonuyla “ sürpriiiz sana kısmet getirdiimm” diyecek.

Genç kız gülümsedi.

-Gerçekten de ses tonu aynen böyledir. Nereden bildin?

-Bugünü unutabilmem mümkün değil. Çünkü Makbule' nin fotoğrafını gösterdiği gençle gerçekten evlenmiştim.

-İşte şimdi saçmaladın. Ben evlenmem ki.

-İddiaya var mısın? Tam beş dakika sonra evlenmeye karar vereceksin.

-Hiç öyle bir şey olmayacak ve sen çıkıp gideceksin.

-Bak dinle. Karşı dairenin kapısı açıldı. Makbule geliyor.

-Buraya mı geliyor?Açacak mıyım ona kapıyı?

-Aç aç. Korkma rahat ol. O beni göremez. Beni sadece sen görebilirsin.

-Gerçekten mi?

-Evet. Haydi aç. Geldi.

Kapı ısrarla çalınmaya başladı. Makbule hem kapıyı çalıyor, hem de ciyak ciyak bağırıyordu.

Makbule: Bergüzaaar, aç kapıyı ben geldim. Annenle bir şey konuşmam lazım.

Genç kız: Makbule abla annem kapıyı üzerime kilitleyip arkadaşlarıyla dışarıya çıktı.

Genç kız bir an düşündükten sonra kadına döndü. Bir şay farketmişti.

-E iyi de sen yerini söylemesen ben yedek anahtarın yerini bilmiyordum. Ona kapıyı nasıl açacaktım ? Onunla bu konuşma nasıl gerçekleşecekti?

-Sen o anahtarı bugün bulacaktın. Şurada kendi kendine ağlayıp zırlarken , şu saksıya bir tekme atacaktın ve saksı devrilince zaten anahtarı görecektin. Sonra da Makbule gelince kapıyı açacaktın.

Dışarıdan kadının ısrarlı sesi tekrar duyuldu.

Makbule: Kız Bergüzar ne yap ne et al beni içeriye. Bak vallahi söyleyeceklerim çok önemli.

-Tamam abla, dur açıyorum.

Kadın: O beni göremez, sen rahat ol tamam mı?

Genç kız afallamış bir halde kapıyı açtı. Makbule, kafasında bigudiler, üzerinde sabahlık, elinde bir fotoğrafla içeriye daldı.

-Sürpriiiiz. Sana kısmet getirdiiim.

Genç kız, gelecekten gelen kadına baktı, kadın “ben sana söylemiştim” bakışıyla gülümsedi.

-Ne oldu Makbule abla. Ne sürpriziymiş bu?

Makbule: Bak kız şu fotoğrafa. Bak bu çocuğa helal süt emmiş iyi bir kızcağız arıyorlar. Ben seni tavsiye ettim. Ne dersin?

Bergüzar: Offf abla. Bana ne yahu. Ben okuyacağım.

Makbule: Bunlar okutmazlar seni kızım. Evlen de kendini kurtar. Bak yine dayak yemişsin. Çok mu memnunsun böyle yaşamaktan?

Bergüzar: Olmaz abla. Ben ya okuyacağım,ya da okuyacağım. Nasıl olacak bilmiyorum ama okumam lazım. Bilim kadını olacağım ben.

Makbule: Kız bu da okuyor. Tıp fakültesi son sınıfta. Akıllı uslu,zeka küpü bir çocuk. Belki istesen, evlendikten sonra eğitimine devam etmene de yardım eder belli mi olur?

Bergüzar: Eder mi dersin?

Makbule: Ne bileyim. Ama en azından üvey baban gibi kara cahil değil. Okumak istiyorum desen, seni şu hale getirmez kesin.

45 yaşındaki Bergüzar koltuğa oturmuş, gülümseyerek bu sohbeti izliyordu.Makbule'nin onu göremediği belliydi.

Genç kız: Bak ne diyeceğim abla. Sen adı her neyse buna bir sorsana. “kız okumayı çok istiyormuş, içinde ukte kamış.Onun evlilikten sonra üniversite okumasına yardımcı olur musun” desene.Eğer bunu kabul ederse, onunla evlenirim. Çocuk da yaparım. Ne istiyorsa yaparım.Olur mu abla?

Makbule, 45 yaşındaki Bergüzar'ın oturduğu koltuğa doğru yürüdü.Onu göremediği için, koltuğa, kadının tam da kucağına oturmak üzere hamle yaparken, genç kız onu kolundan tutarak koltuktan uzaklaştırdı.

-Abla oraya oturma.

-Aaa neden kız?

-Oturma abla ben yeni sildim ıslak orası.

45 yaşındaki Bergüzar, oturduğu koltukta tatlı tatlı gülümsemeye devam ediyordu.

Makbule: Eee ne diyorsun şimdi?

Genç kız: Abla ona sor lütfen. Üniversite okumama yardımcı olacaksa cevabım evet. Bir ömür boyu minnettar olurum ona. Bir dediğini de iki etmem. Çok iyi bir eş olurum söz veriyorum.

Makbule: Tamam söylerim. Ama annenler bunu duyarsa seni vermezler. Onlar senin okuma hayaline çok kızıyorlar biliyorsun.

Bergüzar: Evet. Onlar bunu şimdilik bilmesinler. Evlilikten sonra nasıl olsa engel olamazlar.

Kadın tekrar koltuğa oturmak üzere döndü. O göremiyordu ama o koltukta 45 yaşındaki Bergüzar hala oturuyordu.

-Kızım bir kahve yap da kendime geleyim vallahi kahvemi içemedim başıma ağrılar girdi.

Genç kız tekrar kadının o koltuğa oturmasına engel oldu.

-Oturma ablam.Islak orası.

-Amaaaan sen de hiç misafir ağırlamayı bilmiyorsun. Oturtmadın bile beni be...Şşştt..Bana bak, koş git sen de bir fotoğrafını getir de oğlana göstereyim.Haydi.

-Tamam abla bekle.

Koltukta oturan gençliğine, “Rahat dur” anlamında bir bakış attıktan sonra, bir fotoğraf getirmek için içeri geçti.

Bu arada 45 yaşındaki Bergüzar yerinden kalktı ve Makbule'ye yaklaştı.Ona sevgiyle bakıyordu.Ama Makbule onu görmüyordu. 45 yaşındaki Bergüzar yaklaşarak, Makbule'yi yanağından öptü. Kadının ödü patlamıştı.Korkuyla bağırdı.

-Aaaayyyy kız Bergüzar yetiş. Birşey beni öptü.

Genç kız elinde fotoğrafla içeriye girdi. Gerçekten de 45 yaşındaki Bergüzar, görünmez olmanın avantajıyla kadının saçına dokunuyor, yanağını okşuyor, kadını korkutuyordu. Genç kız Makbule'yi 45 yaşındaki Bergüzar'dan uzaklaştırıp, kurtarmaya çalışarak elindeki fotoğrafı gösterdi

-Getirdim abla. Al.

-Kız vallahi demin biri beni öptü.

-Ay abla kim öpecek allahaşkına? Sana öyle gelmiştir.

Makbule kızın fotoğrafına baktı

-Ah be kızım pek de çirkinsin ama neyse ki kafan çalışıyor. İnşallah oğlan seni beğenir.

Bergüzar: Ver ben de şuna bir bakayım.

Fotoğrafta gülümseyen delikanlıya dikkatle baktı. Acaba gerçekten bu evlilik olabilir miydi? Bu genç ileride onun kocası olacak mıydı gerçekten? Uzun boylu, zayıfça, seyrek bıyıklı, sarışın bir genç adamdı.Adamın görüntüsü de, gülüşü de, Bergüzar'a hiç Bir şey hissettirmemişti.

-Abla biliyor musun, beni okutacağını bilsem,değil bununla, Notre Dame'ın Kamburu ile bile evlenirim.

Komşu kadın şefkatle gülümsedi.Bu arada 45 yaşındaki Bergüzar, görünmezliğin verdiği keyifle bir yandan Makbule'nin saçına çekiyor, burnuna dokunuyor, yanağını sıkıyordu.Kadın sonunda iyice korkarak çığlık attı

-Kız bak yemin ederim burada bir şey var. Saçımı başımı yoluyor görmüyor musun?

Genç kız 45 yaşındaki Bergüzar'a kaş göz hareketleriyle rahat durması için adeta yalvararak, Makbule'nin koluna girdi ve onu kapıya doğru yönlendirdi.

-Ablacığım sen kahve içmedin ya, iyice başına vurmuş. Haydi gel ben seni yolcu edeyim de kız kardeşime yakalanmayalım. Eğer bu çocuk şartlarımı kabul ederse, daha sonra gelip annemle babama bahsedersin.

-Biz öncesinde hiç seninle konuşmamışız gibi davranırız. Okuma isteğin sen, ben ve oğlan arasında sır olacak kalacak. Tamamdır kuzum ,hiç merak etme.

-Ah! Bu arada,bu gencin ismi ne abla?

-Ahmet... Ahmet Hanzade. Kız bana bak, eğer seni okutmayı kabul ettiğini söylerse, bu gece saat tam 10.00 da sizin ev telefonunu tek bir kere çaldıracağım tamam mı? O zaman anla ki oğlan tamam dedi.

-Eğer bu iş olur da ben de bu evden kurtulabilirsem, hele hele bir de hayallerim gerçekleşirse seni asla unutmayacağım Makbule abla.

-Ah kuzum.Olsun diye çok dua edeceğim.Benim dualarım kabul olur. Sen içini ferah tut.

Genç kız, komşu kadına sevgiyle sarıldı.45 yaşındaki Bergüzar' da yaklaşıp bu ikiliye sarıldı.Kadının yine ödü patlamıştı.

-Allah. Yine biri bana dokundu...Anamm...Sarıldı.. Vallahi burda biri var.

Genç kız gülmeye başladı.

-Haydi abla hemen eve koş kahveni yap. Kahvesizlik sana iyi gelmiyor.

Koluna girerek kadını kapıya kadar yolcu etti genç kız. Tekrar odaya döndüğünde 45 yaşındaki Bergüzar kollarını kavuşturmuş bekliyordu.

-Iyi eğlendin mi bari? Aklını aldın kadının.

45 yaşındaki Bergüzar kahkahayla gülmeye başladı.

-Ben bu kadını unutmuştum yahu. Tekrar görmek çok iyi geldi. Mekanı cennet olsun, hiç kıyamazdı bana.

-Aaa öldü mü?

-Evet bugünden iki üç yıl sonra kalp krizinden kaybettik... Neyse, artık ikna olmuşsundur herhalde benim sen olduğuma. Bu arada,az önceki iddiayı kazandığımın farkındasın değil mi? Hani evlenmeyi kabul edeceksin demiştim ya?

-Evet. Haklı çıktın. O çocukla evlenecek miyim? Sonra ne olacak?

-Evleneceksin. İki çocuğun olacak. Kocanın desteğiyle mükemmel bir eğitim alacaksın. İstediğin kariyere kavuşacaksın.

-Peki mutlu olacak mıyım?

-Senin derdin mutlu olmak değil ki. Kocanı da, anne olmayı da, aile olmayı da, sadece görev olarak göreceksin. Anaç bir kadın değilsin sen. Zaten 15-20 yıl sonra da ayrılacaksınız. Çocuklar da babalarıyla yaşamayı seçecek.

-Bana düşen hep yalnızlık desene.

-Yo yo. Bu senin çok da umurunda olmayacak. Aksine kendini biraz daha rahatlamış hissederek, bilimsel çalışmalara iyice ağırlık vereceksin.

Genç kız: Pekala. Şimdi söyle bakalım buraya nasıl geldin? Neden geldin ve benden tam olarak ne istiyorsun?

45 yaşındaki Bergüzar oturdu.Ve anlatmaya başladı.

-Bak canım, ben gelecekten geliyorum. Senin geleceğinden. Zamanda yolculuk için gönüllü denek oldum.

-Çok saçma. Zamanda yolculuk yapabiliyorsun ve gele gele beni ziyarete mi geldin? Neden tarihi önemi olan bir zamana değil? Neden dünyanın eski yıllarına değil? Neden burası? Neden ben?

-Biliyorum kolay ikna olmazsın. Haklısın da. İnatçı gençliğim benim. Dinle. Sen ileride gerçekten bir bilim kadını olacaksın. Beni buraya getiren zaman makinası var ya, o senin priojen.Yani bizim eserimiz

-Gerçekten mi?

-Evet...Dürüst ve açık anlatacağım. Bu zaman yolculuğu denemelerinde bir şeyler yolunda gitmedi. Mesela zamanda geriye gidebiliyoruz ama olaylara müdahele edemiyoruz. Az önce Makbule'nin beni görememesi gibi.

-Peki ben nasıl görebiliyorum seni?

-Çünkü sen bensin. Aynaya bakmak gibi. Kendi kendime görünür oluyorum fakat geri kalan hiç bir canlı beni göremiyor.

-Bu proje için bu, bir dezavantaj mı?

-Hem de nasıl. Ama ben düşündüm ki, ben 45 yaşındaki bilgi birikimimle bu soruna bir çözüm bulamamış olabilirim. Fakat gelecekteki Bergüzar ve ekibi artık bu sorunları çözmüş olabilir.

-Yani?

-Yeni zamanda biraz daha ileriye giderek 60-70 yaşındaki Bergüzar'a ulaşabilirsem, zaman makinasının neden verimli çalışmadığını ve nerede hata yaptığımı sorabilirim.

-Anladım. Geleceğe giderek zaman makinasını nasıl geliştirebileceğini öğrenmek istiyorsun. İyi de hala anlamış değilim. Bana neden geldin?

-70 yaşındaki Bergüzar'a birlikte gideceğiz. Yani geleceğe.

-Sebep?

-Çünkü seni tanıyorum.Seni yaşadım ben. Ne düşünürsün, nasıl ikna olursun, nasıl davranırsın biliyorum. Fakat 70 yaşındaki halimin beni nasıl karşılayacağını, bana yardımcı olup olmayacağını bilemiyorum. Sen de yanımda olacak,ve onu ikna etmemde bana yardım edeceksin.

-Beni neden dinlesin ki? Sen zaten ne istediğini açıkça anlatıyorsun.

-Öyle ama, ben kariyerimde yükselirken bazı hatalar da yaptım. Bu hatalarımın gelecekte nasıl sorunlar yarattığını bilemiyorum. 70 yaşındaki Bergüzar benim hatalarım yüzünden zarar görmüş olabilir, acı çekmiş olabilir, veya pişman olmuş olabilir. Bana öfkeli olabilir. Sen masumiyetinle arada paratoner görevi yapacaksın.

-Neler yaptın ki?

-Bir kısmı etik olmayan, mesleki bazı yanlışlar diyebilirim. Ama korkma o kadar da ciddi şeyler değil. Evet artık anladın değil mi? Seninle geleceğe gideceğiz. 70 yaşındaki halimizi göreceğiz. Ondan zamanda yolculuk projesinde nerelerde hata yaptığımızı öğreneceğiz. Sonra seni geri getirip, ben de kendi ait olduğum yıla geri döneceğim.

-Hayır.Ben evden uzaklaşamam. Bunun hesabını annemle babama veremem.

-Yo yo..Korkma. Sen ve ben aynı zaman boyutunda değiliz. Seni geri getirdiğimde buradaki hayatına tam kaldığın yerden devam edeceksin. Aynı gün, aynı saat, ve aynı yerden yani. Ve bir de, geri geldikten sonra beni de, bu konuştuklarımızı da, hatırlamayacaksın. Hiç bunları yaşamamış gibi normal akışıyla hayatına devam edeceksin.

-Geleceğe gideceğim, 70 yaşındaki halimle tanışacağım, ve sonra bunları hatırlamayacağım öyle mi? Ama bu haksızlık.

-Ama mantıksız değil. Bak şimdi, ben 45 yaşındayım ya, bu yaşıma kadar yaşadığım herşey aynı kalmak zorunda.Asla değişmez. Çünkü yaşanmış ve bitmiş. Olanlar değiştirilemez. Bu tür bir deneyim de, geçmişi değiştiremez. Rüya gibi unutulur gider.

-Kafam allak bullak oldu.

-Haydi bakalım şimdi yolculuk zamanı.

45 yaşındaki Bergüzar, çantasından bir cihaz çıkartırken, aniden çalan kapı ziliyle irkildiler.

Genç kız: Aaa kapı çalınıyor. Kardeşim gelmiş olabilir.

Kadın: Yok hayır. Hilal değil bu. Off şimdi hatırladım. Bu gelen baban. Evde cüzdanını unutmuş da onu almaya gelmişti.

Genç kız: Kapı otomatiğine basayım mı?

Kadın: Bas. Asansör bozuk. 5 katı yürüyerek çıkacak şimdi. Nefes nefese eve girecek,cüzdanını arayacak, bağırıp çağıracak. Ve....

Genç kız: Ve ???

Kadın: Ve cüzdanını ararken de senin günlüğünü bulacak. Sonra bir iki sayfasını okuyacak.

Genç kız kapı otomatiğine bastıktan sonra tekrar kadının yanına koştu.

-Eğer günlüğümü okursa bu benim için hiç iyi olmaz.

-Hiç iyi olmayacak zaten.

-Dövecek mi beni?

-O konuda sana bir sürprizim var.

-Çok ta iyi saklamıştım . Nasıl bulacak ki?Şimdi hemen alıp başka bir yere saklasam olur mu?

-Yaşanıp geçmiş olaylar değiştirilmiyor küçük kız. Hem ayrıca da hiç iyi saklamamışsın. Buzdolabının arkasına günlük mü saklanır yahu?

-O dayağı illa yiyeceğim yani.

-Orası belli olmaz. Geldi, kapıyı açıyor. Rahat ol o da beni göremez.

Adam, kapıyı anahtarıyla açarak, oflaya puflaya içeri girerken, kendi kendine homurdanıyordu.

-Bergüzaaar nerdesin lan?

Genç kız: Buradayım baba.

-Cüzdanımı evde unutmuşum gördün mü?

-Görmedim baba.

-Birşeyi de gör, bir şeyi de bil be. Ruh gibi yaşıyorsun bu evde. Hiçbir boka yaradığın yok. Koş git içerilere bak bul şu cüzdanı.

Genç kız koşarak etrafı aramaya başladı. 45 yaşındaki Bergüzar, yüzünde kin dolu bir ifadeyle adamı izliyordu. Bu adamdan hayatı boyunca nefret etmişti. Çocukluğunda daha korkunç görünen bu adam, şimdi daha ufak tefek görünüyordu sanki. Adam 40-45 yaşlarında, hafif kırlaşmış saçları, kırmızı yanakları, şişman elleri ve şişman vücuduyla hiç de ürkütücü görünmüyordu . O elleri... O elleriyle kaç defa dövmüştü kimbilir Bergüzar'ı.

Genç kız diğer odaları ararken, adam kendi kendine homurdandı.

-Evden çıkmadan önce mutfaktaydım. Arka cebimdeydi.Sonra cebimden yere düşünce aldım dolabın üstüne koydum. Sonra tuvalete girdim. Ahhh tabi ya. Mutfakta buzdolabının üzerindeydi en son.

Adam mutfağa geçti. Dolabın üzerine baktı. O kadar arkaya koymuştu ki, alayım derken buzdolabının arkasına düşürdü cüzdanını.Bir küfür savurdu. Dolabı biraz öne çekmeye çalıştı. 45 yaşındaki Bergüzar da mutfağa gelmiş, adamı izliyordu. Zorlanarak da olsa dolabı öne itti, arkasına elini uzatıp cüzdanı aldı. Bu arada gözüne, bir defter ilişti.

-Bu ne lan? Nasıl düşmüş buraya?

45 yaşındaki Bergüzar nefret dolu gözlerle baktı. Genç kızın günlüğüydü bu. Demek böyle bulmuştu.

Adam defteri açtı, içine şöyle bir göz gezdirdi. Yüksek sesle okumaya başladı

-Günlük mu bu? Ne çirkin yazı bu.Bakalım neler yazıyor. “Beni sevimsiz diye çağırıyorlar. Bilmiyorlar ki ben de içimden onları hep KAZULET, GUDUBET, UCUBE diye çağırıyorum.Üçünden de nefret ediyorum.” bu ne beee??

Adam bir kaç sayfa çevirip yine okumaya başladı.

-“Kazulet bugün yine dövdü beni. Ben dayak yerken ucube de, gudubet kızının saçlarını tarıyor, onunla gülüşüyordu. Hepsinden de o kadar nefret ediyorum ki, bir gün hepsini geberteceğim. Ne zaman,nasıl olacak bilmiyorum ama hepsinin ölümü benim elimden olacak.”

Babasının günlüğü bulup okuduğundan habersiz, genç kız girdi mutfağa

-Baba bakmadığım yer kalmadı. Acaba cüzdanı dışarıda düşürmüş olabilir misin?

-Bu ne Begüzar?

Adam elindeki defteri gösterek adeta kükredi

-Kazulet ha? Gudubet ha? Ucube ha? Üçümüzü de öldüreceksin ha?

Genç kız korku içinde salona kadar geri geri yürümeye başladı. Adam, ağzından tükürükler saça saça bağırıyordu. Onları takip ederek, 45 yaşındaki Bergüzar da salona geldi. Tiksinir gibi bakıyordu adama.

-Sen kimi öldürüyorsun lan piç? Benim ekmeğimi yiyip ondan sonra arkamdan bana mı küfrediyorsun şerefsiz.

-Baba gelme. Vurma.

Genç kız korkuyla duvara yapıştı. Eli ayağı titriyordu. 45 yaşındaki Bergüzar' a baktı. Kadının, adamı izleyen bakışları adeta ateş saçıyordu.

-Ulan seni beni katil mi edeceksin? Ben yıllardır koynumda yılan mı besliyormuşum? Şimdi seni gebertmez miyim piç...

Adam,kıza vurmak üzere elini yumruk yaparak kızın yüzüne doğru savurdu.Henüz yumruğu indiremeden, arkasından sokulan 45 yaşındaki Bergüzar adamın bileğini yakaladı, sımsıkı tutarak adamı kendine doğru çevirdi ve yüzüne okkalı bir tokat indirdi. 45 yaşındaki Bergüzarı göremeyen adam korku içinde sendeleyerek yere düştü.

-Ki...Kim vurdu lan bana?

Kadın yere düşmüş adama, yüzünü hedef alarak sert bir tekme savurdu. İşte görünmez olmanın tadını şimdi çıkarıyordu.Bir tekme daha...Sonra bir tekme daha...

-Kim vuruyor bana? Ulan şerefsiz söyle ne oluyor? Kim var burada?

Genç kız: Baba ben ne bileyim.

-Lan sen üç harflilere karıştın da cinlerle perilerle çete mi kurdun?

-Vallahi ben bir şey yapmadım.

45 yaşındaki Bergüzar, arkasına geçerek babasının saçlarından kavradı ve ayağa kaldırdı..Adamın korkudan eli ayağı titriyordu. Ayağa kalktı. Göremediği kadına, yani boşluğa yumruk savurmaya başladı.

-Üç harfli piç, erkeksen yüzünü göster de senin de ağzını yüzünü dağıtayım.

Genç kız, boşluğu yumruklamaya çalışan babasının haline hayretle bakarken, kadın adamın arkasından sokularak onu yere doğru itti. Adam bu son darbeyle yere kapaklanmıştı. Yüzü, aldığı darbelerle kan revan içinde kalmıştı. Ayağa kalkamadı. Dört ayak üstünde emekleyerek kapıya doğru gitti.kapıyı açtı. Kalktı, vücudunun çoğu dışarıda olarak içeriye haykırdı.

-Sakın korktum sanma üç harfli manyak. Geberteceğim seni. Bu piçi de parçalayacağım. Bergüzar sen öldün. Akşam eve geldiğimde kemiklerini kıracağım. Senin de, bu üç harfli şerefsizin de Allah belanızı versin.

Adam bağıra çağıra, kapıyı kapatıp çıktı.

Genç kız, 45 yaşındaki Bergüzar'a hayranlık ve minnetle bakarak, koşarcasına gidip ellerini tuttu.

Gülüyordu. Hem de hayatında ilk defa kahkahalarla gülüyordu. 45 yaşındaki Bergüzar da gülmeye başladı.

-Aman yarabbim, o güzel ellerine sağlık, adamın resmen ağzına sıçtın.

-Ne kadar eğlendiğimi anlatamam. Bergüzar bütün hayatım boyunca hep bunu yapmak istemiştim. O kadar rahatladım ki.

-Hele ben. Hiç bu kadar mutlu olmamıştım. Bergüzar bana bu duyguyu yaşattın ya, artık ne istersen yaparım.Haydi al götür beni nereye istiyorsan. Hiç itiraz etmeyeceğim. Ne diyorsan,ne yapmak istiyorsan seninleyim.

-Tamam küçük kız. Haydi gel bakalım.Bak şu aletle gideceğiz.

Kadın, çantasından kol saatine benzer bir cihaz çıkardı. Aynısından kendi bileğinde de vardı.Cihazı kızın bileğine taktı.

-Bu nedir? Üzerinde neden bu kadar çok ışık var?

-Bu senin buluşun. Yani ikimizin. Şimdi, üzerindeki numaraları tuşlayarak gerekli kodları gireceğiz.Hedefi seçeceğiz.

-Dur dur, kafama bir şey takıldı. 70 yaşındaki Bergüzar'ın ölmüş olma ihtimali yok mu? Ya artık yaşamıyorsa?

-Yaşıyor yaşıyor. Beyninin sinyallerini alabiliyoruz. Ve bu sinyallerin gücü, beynin hala aktif ve sağlıklı olduğunu gösteriyor.

-Vay be. Evet hazırım ve heyecanla bekliyorum. Ne olacak şimdi?

-Önce karanlık olacak. Sonra güçlü bir ses duyacaksın. Sonra, çok hızlı bir asansörün yukarıya çıkmasına benzer bir sarsıntı yaşayacaksın.Bunlar 1 dakika kadar devam ettikten sonra da kendimizi gelecekte bulacağız.

-Korkuyorum elimi tutar mısın?

-Tamam. Derin bir nefes al ve nefesini tut.

Kadın cihazın üzerinde son bir tuşa bastıktan sonra genç kızın bir elini sımsıkı tuttu..

Ortalık karardı.İki kadın adeta görünmeyen bir roketle yukarı fırlatılmış gibi sarsılmaya başladı.

Bu durum 1 dakika kadar devam etti.



2. BÖLÜM




Yaşlı kadın, tekerlekli sandalyesiyle ağır ağır odaya girdi. Saçları masmavi boyanmış, uzun tırnakları kıpkırmızı ojeli, üzerinde beyaz saten pijamalar, kırmızı ipek bir sabahlık, oldukça bakımlı görünüyordu. Hatta tekerlekli sandalyesinin tekrleklerinin tellerine bile simli süsler sarılmış, ve dahası, köşedeki bastonu da simli kurdelelerle süslenmişti.

Sade bir odaydı. Tekerlekli sandalye,baston ve yaşlı kadının dışındaki her şey beyazdı. Köşede tek kişilik bir yatak, ortada iki kişilik bir koltuk, kenarda bir dolap ve diğer köşede de açık bir mutfak vardı.

Kadın tekerlekli sandalyesinden kalktı, odanın ortasına geldi, ve parmağını şıklatarak sağ tarafa doğru hayali birine komut verdi.

-Müzik lütfen.

Hayalinde bir müzik çalmaya başladı. Yaşlı kadın süslü bastonunu eline alarak, sadece kendisinin duyduğu müziğe uyarak ahenkle dans etmeye başladı. Dansı gerçekten çok ahenkli ve zarifti.

Ama yorulmuştu. Dans bitince tekrar sağ tarafa bakarak orada olduğunu hayal ettiği kişiye seslendi.

-Yeter, kapar müziği.Sıkıldım.

Tekrar tekerlekli sandalyesine oturdu. Tekerlekleri elleriyle çevirerek, sandalyesiyle odada bir ileri bir geri dolaşmaya başladı.

- Birazdan burada olacaklar. Gelecekte buluşmanın en güzel tarafı, geçmişten gelenler hakkında her şeyi, ama herşeyi bilerek beklemek. Nasıl dursam acaba? Hah, şöyle ortaya geçeyim, kapıya da arkamı döneyim ki gizemli görüneyim.

Kapı ağır ağır ve sessizce aralandı. Genç Bergüzar ve 45 yaşındaki Bergüzar, ürkek bir şekilde kapıdan kafalarını uzattılar. İşte oradaydı. Arkası dönük bir halde tekerlekli sandalyede oturuyordu.

İki Bergüzar, parmak uçlarına basa basa odaya süzüldüler. Kadına iyice yaklaştılar. Yüzünü merak ediyorlardı. Biraz daha yaklaştılar. Tam arkasındaydılar. Yaşlı kadın bir anda geriye döndü ve hiç beklemedikleri güçlü bir ses tonuyla bağırdı.

-BÖHHH!!!!

Genç kadınların ödü patlamıştı. Korkuyla bir çıglık attılar.

Genç kız: Ama kapıyı çalmamıştık. Ve çok sessizdik. Nerden bildiniz geldiğimizi?

Yaşlı kadın: Bilmez miyim? Siz giderken ben dönüyordum? Ne düşünüyorsunuz, ne yapacaksınız,ne ayaksınız her ikinizden daha iyi biliyorum. Bu zaman yolculuğu saçmalığını da gayet iyi hatırlıyorum.Haydi gelin bakalım şöyle.

45 yaşındaki Bergüzar, yaşlı kadını hayranlık ve şaşkınlıkla süzüyordu. Elini uzattı,kadının saçlarına, yüzüne dokunmaya çalıştı.

-Aman Allahım hala yaşıyorum ve muhteşem görünüyorum.

Genç kız: Bu nasıl iştir böyle? Şimdi biz hepimiz birden ben miyiz?

Yaşlı kadın: Hayır canım. Hepimiz birden ben'iz . Şşşt sen de saçıma başıma dokunma. Bana dokunulmasından hiç hoşlanmadığımı iyi bilirsin.

45 yaşındaki Bergüzar, elini yaşlı kadının saçlarından çekti.

Yaşlı kadın: Eveet. Hayatıma hoşgeldiniz çocukluğum ve gençliğim. Sen geç otur şuraya. Küçük kız sen de bize mutfaktan içecek bir şeyler getir haydi kızım.

Genç kız: Neolur bırakın şu anın tadını çıkarayım. Şu an rüyada gibiyim. Bari şu rüyamda bana iş yaptırmayın. Hizmet etmediğim bir tek yaşlılığım ve orta yaşım kalmıştı, onu da istemeyin artık.

45 yaşındaki Bergüzar: Saygısızlık etme. Söyleneni yap.

Yaşlı kadın: Emreder gibi konuşma. Çocuk doğru söylüyor. Küçük kız haklısın ama benim hatırım için de yapmaz mısın? Bak bacaklarım tutmuyor görüyorsun.

Genç kız: Peki özür dilerim hemen hazırlıyorum.

Kız mutfak kısmına geçti. Mutfak kadar moderndi ki, içindeki hiç bir şey, alışık olduğu mutfaklardakilere benzmiyordu. Şaşkınlıkla mutfağı incelemeye başladı.

Salon kısmında da iki yetişkin Bergüzar ilgiyle birbirlerini inceliyordu.

45 yaşındaki Bergüzar: Sağlıklı görünüyorum. Bana iyi bakmışsın.

Yaşlı kadın: Asıl sen bana iyi bakmışsın diyemeyeceğim. Çünkü kendi üzerinde denediğin o aptal gençlik iksirlerinin yan etkileri karaciğerimi mahvetti.

Mutfak bölümünden, genç kızım sesi duyuldu

-Kim ne içiyor?

Yaşlı kadın: Meyve suyu senin, kahve Bergüzarın, Süt de benim.Tabaktaki kuru pastaları da getir yavrum.

Genç kız, tepsiyi buldu.İçine bardakları yerleştirdi. Pastaların olduğu tabağıkoydu. Yaşlı kadın herşeyi tam olarak hazırlayıp mutfak tezgahının üzerine bırakmıştı.Bir yandan içecekleri hazırlarken bir yandan da birkaç metre ilerisindeki iki Bergüzar'ın konuştuklarını merakla dinlemeye başladı.

45 yaşındaki Bergüzar: Artık konuya girebilir miyim? Eminim buraya neden geldiğimi biliyorsundur.

Yaşlı kadın: Senin benim yüzüme bakacak yüzün var mı Bergüzar? Bu çocuğu da buraya getirerek beni yumuşatabileceğine gerçekten inandın mı?

45 yaşındaki Bergüzar: Neden? Ne yaptım ki?

Yaşlı kadın: Ne yapmadın ki ? Saymamı ister misin? Çocuk da öğrensin mi senin nasıl bir pislik olduğunu?

-Yo yo. Hayır. Bu konuları konuşmak için artık çok geç. Oldu bitti artık. Yapılacak bir şey yok. Sen bana ihtiyacım olan bilgileri ver, çıkıp gideyim. Lütfen.

Yaşlı kadın: Bergüzar, senin iki tane çocuğun var. Keşke önce bana onları sorsaydın? Kocanı sorsaydın? Veya benim sağlığımı sorsaydın.

Genç kız mutfak kısmından bu konuşmaları hayretler içinde dinliyordu.

45 yaşındaki Bergüzar: Sana rol yapacak değilim. Bu dediklerinin hiç birini merak etmediğimi biliyorsun. Hem ayrıca zamanım dakısıtlı. Vaktimin çoğunu, küçük kızı ikna etmek için harcadım. Görsen, tam bir problem yumağı. Benim gibi her dakikası çok kıymetli bir bilim kadını için bu kızın ne kadar basit, anlamsız, angarya , ve zaman kaybı olduğunu tahmin edersin.

Genç kız elinde tepsi, ve içeceklerle girerek lafa karıştı.

-Bana mı diyorsun basit, anlamsız, angarya diye? O şefkatli hallerin nereye gitti? Ben senin mükemmel bir kadın olduğunu , ve hatta bana sempati duyduğunu düşünmüştüm.

Yaşlı kadın: Değil yavrum değil. Ne anlar sempatiden, sıcaklıktan? Onun nasıl bir pislik olduğunu bilseydin, inan ki kendinden nefret ederdin.

45 yaşındaki Bergüzar: Sus. Çocuğun kafasını karıştırma. Senin öfken sadece bana. Onu bu konulara dahil etme.

Yaşlı kadın: Sen dahil etmişsin zaten. Bana bak beni ikna etmek için bu kızcağızı kullanmana gerek yoktu. Ne yaparsan yap, beni yumuşatamazsın. Sen benim hayatımı mahvettin. Ben bugünki yalnızlığımı sana borçluyum kırklı yaşlarım.

Genç kız: O kadar kötü ne yapmış olabilir ki?

45 yaşındaki Bergüzar: Orada dur bakalım. Senin benden bu kadar nefret etmeye hiç hakkın yok. Her ne yanlış yapmışsam, bu aynı zamanda senin de yanlışındır. İkimiz de...Hatta üçümüz de aynı kişiyiz unutma.

Genç kız: Yahu kim ne yapmış? Artık birileri bana burada neler olduğunu anlatabilir mi?

Yaşlı kadın: Onun yüzü tutmaz. Ben anlatayım.


45 yaşındaki Bergüzar: Hayır. Sus.

Genç kız: Asıl sen sus. Dinlemek istiyorum. Buna hakkım var.

Yaşlı kadın kırgın, öfkeli bir ses tonuyla anlatmaya başlarken, tepsiden süt bardağını aldı. Diğerlerine de bardaklarını uzattı.

-Bu ortanca pislik var ya, 7 kişilik bilim ekibinin 15 yıl uğraşarak hazırladığı; Zamanda yolculuk projesinin kusursuz işleyebilmesi için benden formülleri alacak, sonra da geri dönüp, herşeyi kendi başarısı, ve buluşuymuş gibi göstererek,tarihe adını yazdıracak aklınca.

Genç kız: Bu okadar da korkunç bir şey değil ki.

Yaşlı kadın: Yavrum, bu proje onun eseri değildi. O sadece, profösörün asistanıydı. Bir sabah birlikte çalışırlarken, profösör bir anda kalp krizi geçirdi, ve bu pislik ona yardım etmesi gerekirken, koşup adamın kasasındaki formülleri çaldı. Profösör orada can verdi,ve bu kadın, Onun projesinin üzerine çöktü.

Genç kız: 7 kişilik bilim ekibi demiştin. Diğerleri ne yaptılar?

Yaşlı kadın anlatırken, 45 yaşındaki Bergüzar, sinirli sinirli kahvesini yudumluyordu. Kadın devam etti

-Ekip arkadaşlarına türlü entrikalar düzenleyerek kimini projeden attırdı, kimini zehirleyerek öldürdü, kiminin de içeceğine ilaç katarak felç olmasına sebep oldu.

Genç kızın tüyleri diken diken olmuştu.Şaşkınlıkla bağırdı

-Aman yarabbim sen böyle biri misin?

45 yaşındaki Bergüzar: Ben değil sen yapıyorsun bunları. Sen neysen biz de oyuz. Sakın beni yargılamaya kalkma , kalbini kırarım.

Yaşlı kadın: Ama o şu anda çok masum. Burada bir tane pislik var, o da sensin.

45 yaşındaki Bergüzar, tehditkar bir ifadeyle yaşlı kadının üzerine yürüdü.

-Benimle saygılı konuş. Ben sıradan bir insan değilim.

Yaşlı kadın: Ah şu egon yok mu? Kızım sen 70 yaşına geldiğinde, hapishaneden, akıl hastanesine, huzurevinden karanlık sokaklara kadar, girip çıkmadık pislik bırakmayarak, sonunda benim gibi sürekli altını ıslatan, çişini bile tutamayan, uyurken horlayan, takma dişleri habire ağzından fırlayan sevimsiz bir bunak olacaksın.

Genç kız bir yandan onları izlerken, bir yandan da tabaktaki pastaların tadına bakıyordu. 45 yaşındaki kadın bu kez genç kıza dikti gözlerini. Öfkeyle homurdandı.

-Sen de her bulduğunu tıkınıp durma. Sonunda bir sürü kilo alacaksın ve benim de o kiloları verinceye kadar canım çıkacak.

Yaşlı kadın genç kızı korumak istercesine söylendi

-O verdiğin kiloları geri alana kadar da benim canım çıkacak. Saçma sapan diyetlerle, kendi üzerinde denediğin o aptal gençlik iksirleriyle beni öylesine hasta ettin ki, yıllarca acısını çektim.

Genç kıza bakarak, sevecek bir ses tonuyla devam etti:

-Ye yavrum. İstediğin kadar yiyebilirsin.

45 yaşındaki kadın: İyi tamam. Zıkkımlansın ama artık her lafa da girmesin. Siz benim zamanımı sonsuz mu zannediyorsunuz yahu?

Genç kız hayal kırıklığıyla 45 yaşındaki Bergüzarın gözlerinin içine baktı.

-Ben zannetmiştim ki, bir üçümüz oturacağız, özlem ve sevgiyle sohbet edeceğiz. Böyle her parçamın birbirinden nefret edeceğini hiç düşünmemiştim.

45 yaşındaki Bergüzar: Sohbet mi? Sen bana bilmediğim ne anlatabilirsin ki cahil kız? Ben bu zaman makinasını gelip seninle kısır yiyip çay içeyim diye yapmadım.

Yaşlı kadın: Bu kız buraya kendisi gelmedi. Sen zorla getirdin. Ayrıca benim de seni görmek gibi bir merakım yoktu. Sen geldin ve ikimizi de rahatsız ettin. O da, ben de sana istediğimiz kadar hesap sorabiliriz. Gelmeseydin. Otursaydın oturduğun yerde.

Genç kız, 45 yaşındaki Bergüzar'ı işaret ederek yaşlı kadına sordu:

-Duymaktan korkuyorum ama, başka neler yaptı bu?

-Bundan sonrası daha da korkunç kızım. Bu projeye ayrılan bütçeyi zimmetine geçirdikten sonra, yine doymadı ve, Zamanda Yolculuk Projesinin formüllerini Amerikalılara sattı.

45 yaşındaki Bergüzar: Ben bunu henüz yapmadım. Ama eğer yapacaksam, demek iyi para verecekler. Eee sonra ne olacak?

Yaşlı kadın: Daha sonra da yakalanacak, meslekten men edilecek, yargılanacak, ve hatta ülkenden kaçacaksın.

Genç kız: Neee? Bir de vatan hainliği mi? Sen var ya,gerçekten de Onun dediği kadar pislikmişsin.

45 yaşındaki Bergüzar: Sensin pislik. Bu sensin. Bütün bunları sen yaptın. Kendini masum zannetme.

Yaşlı kadın: Hepimiz aynı kadınız. Bu bir gerçek. Ama bu küçük kız bizim en masum halimiz.

45 yaşındaki Bergüzar: Ne masumu be? Bu kız kendisini bakıp büyüten aileyi katletmedi mi?

Genç kız: Neeee???

-Evet. Sen üvey aileni yok ettin. Hem de öyle kusursuz bir planla yok ettin ki, hiç kimse senden şüphelenmedi bile.

Genç kız, yaşlı kadına bakarak, hayal kırıklığı içinde sordu:

-Yalan söylüyor değil mi? Yapmamışımdır. Yok öyle bir şey değil mi?

Yaşlı kadın: Henüz yapmadın. Bu daha ileride olacak. Sonra da işte bu kadına dönüşeceksin.

45 yaşındaki Bergüzar'ı işaret etti.

Odada kısa bir sessizlik oldu.

45 yaşındaki Bergüzar: Tamam sakin olalım. Bu küçük kız henüz o katliamı yapmadı. Ben de formülleri henüz ,Amerika'ya satmadım. Henüz işlemediğimiz günahların hesabını sormayalım birbirimize. Bakın benim elimde, geri dönüp her şeyi düzeltebilecek bir imkan var.

Yaşlı kadın: Ama hiç bir şeyi düzeltmeyeceksin. Sana, ne felaketlere sebep olacağını anlatayım ister misin ortanca pislik?

Kadın: Hayır anlatma hiç bilmek istemiyorum.

Genç kız: Yok artık. Daha fazla ne yapmış olabilir?

Yaşlı kadın: Ne yapmadı ki... Projenin detaylarını Amerika'ya sattıktan sonra, büyük felaketler yaşandı. Amerika projeyi daha da geliştirerek, bunların bulamadığı eklentileri bulup keşfederek , zaman makinasını daha da geliştirdi. Ardından, tarihe müdahele etmeye başladı. Güçsüz ülkelerin topraklarını alarak onları tarihten sildi. Süper devletlere savaş açtı ve kazandı. Dünyanın bütün düzeni bozuldu.

Genç kız: Bütün bunlara bu mu yaptı?

45 yaşındaki Bergüzar: Hayır sen yaptın. Sen olmasaydın bunların hiç biri yaşanmazdı. Sen dünya için gerçek bir tehditsin.

Yaşlı kadın: Çocuğa bağırma. Bak seni bir daha uyarmayacağım.

-Bağırsam ne olur be? Ne yapabilirsin sen bana?

-Neler yapabileceğimi hayal bile edemezsin. Sakın beni hafife alma ortanca pislik.

-Bak seni öldürürüm. Ver şu formülleri de gideyim.

Ortanca Bergüzar, çantasından bir silah çıkartıp, yaşlı kadına doğrulttu. Genç kız korku içinde çığlık atarken, yaşlı Bergüzar gayet soğukkanlıydı.

Yaşlı kadın: Öldürmek demişken, keşke demin sana ikram edilen kahveyi içmeseydin be güzelim. Senin buradan sağ salim gitmene izin verebileceğimi zannedecek kadar aptalsın işte.

45 yaşındaki Bergüzar: Nee? Ne vardı o kahvenin içinde? Allahın belası. Sen beni mi zehirledin?

Yaşlı kadın: Çok bile yaşadın. Bu dünya şu anda bana bir teşekkür borçlu. Haydi git şimdi nerede istiyorsan orada geber.

Ortanca Bergüzar silahı çantasına tekrar soktu.

-Lanet kadın. Aman yarabbim kusmalıyım. Tuvalet nerede? Çekilin önümden.

Koşarak tuvalete girdi. Ve içeriden öğürme, kusma sesleri duyulmaya başladı.

Genç kız yıkılmış bir şekilde yaşlı kadına baktı.

-Bunu neden yaptın? Ben seni farklı zannetmiştim.

-Farklı değilim kızım. Ben sadece çok pişman bir kadınım. Ne olur beni affet. Ama senin yaşaman da herkes için bir tehdit.

-Ama ...Ben daha çok gencim. Henüz masumum. Yanlış bir şey yapmadım.

-Ama yapacaksın. Şu an değilse de, iki yıl sonra üvey ailenin kullandığı arabanın frenlerini bozarak, trafik kazası geçirmelerine sebep olacaksın. Ve hepsi o kazada ölecek.

-Yapmam ben öyle bir şey.

-Ne yazık ki yapıyorsun kızım.

Genç kız göz yaşları içinde kadının gözlerinin içine baktı.

-Beni de zehirledin mi?

-Hayır.

-Ortanca Bergüzar'ın sesi çıkmıyor. Yoksa???

-Hayır hayır korkma ona bir şey olmadı. Mantıklı düşün biraz. O öldüğü anda,bu ömür, 45 yaşında bitmiş olur ve ben hiç yaşamamış olur, ölürüm.. Anlıyor musun? Şimdilik içeride kusarak midesini temizledi. Az sonra suratında lanet bir ifadeyle içeriye girecek.

Dediği gibi de oldu. 45 yaşındaki Bergüzar yüzü solmuş bir şekilde içeriye girdi.Yaşlı kadına yaklaşıp, sandalyesini sarsarak bağırdı:

-Ben ölseydim sen de ölürdün aptal.

-Çok da umurumdaydı.

Genç kız: Her şeyi düzeltmek için yapabileceğimiz bir şeyler olmalı. Hayatımızı temize çekemez miyiz? Madem bir zaman makinası var, taa en başa dönüp kendimizi yeniden yetiştiremez miyiz?

Ölmesek, öldürmesek, elimizdeki imkanları doğru kullansak?

45 yaşındaki Bergüzar: Zaman makinası geçmişe müdahele edemiyor şu anda. Bu özellik daha ileriki yıllarda keşfedilecek. Bu yaşlı bunak, projede benim neyi düşünemediğimi, nerede hata yaptığımı biliyor aslında.Ama yardımcı olmuyor.

Yaşlı kadın: Ben nereden bileyim aptal. Sen zaman makinasının formüllerini yarım yamalak haliyle Amerika'ya sattıktan sonra, onlar kendileri geliştirdiler bu projeyi. Bu teknoloji ve imkan bizim elimizde kalmadı ki...

45 yaşındaki Bergüzar: Gerçekten bu konuda başka bir şey bilmiyor musun?

Yaşlı kadın: Beni dinle geri zekalı.

45 yaşındaki kadın, hiç üstüne alınmamaya çalışarak genç kıza döndü.

-Geri zekalı dedi. Sana sesleniyor.

Genç kız: yoo bal gibi de sana diyor.

Yaşlı kadın: Sana diyorum ortanca pislik.

45 yaşındaki kadın: Yeter be. Benimle bu şekilde konuşamazsın.

Genç kız ayağa kalktı. Kapıya doğru yürümeye başladı.

-Ben artık burada olmak da, sizlerin kavgasını görmek de istemiyorum. Gerçekten de artık çok sıkıldım ve eve gitmek istiyorum.

45 yaşındaki kadın koşarak kızı sertçe kolundan tuttu ve odanın ortasına doğru itti:

Nereye gidiyorsun aptal? Ayrıca neyle gideceksin? Yürüyerek mi, yoksa otobüsle mi?

Yaşlı kadın: Güzelim çocuğu ne hale getirdin. Ben hayatımda etrafındakilere senin kadar zararı dokunan birini daha görmedim Bergüzar.

45 yaşındaki kadın, yaşlı kadına diklenerek ve öfkeyle cevap verdi.

-O zaman yeterince aynaya bakmıyorsun demektir büyük pislik. Etrafına zarar veren aslında sensin. Günahını bana yüklemeye çalıştığın her hata aslında senin hatan. Hatta aslında şu küçük pisliğin hatası.

Genç kız: Ben yanlış bir şey yapmadım ki. Sıkıştıkça geçmişine, geleceğine saldırmaktan vageç. Masumiyet ve pişmanlığın tam ortasında sen varsın görmüyor musun? Senden öncesi masum, senden sonrası pişman. Hepimizin hayatını mahveden sensin. Gör artık bunu.

Yaşlı kadın: Yeteeerrr..Şimdi beni dinleyin. Masalın sonunu merak eden var mı? Burası neresi, bana neler oldu, bilmek ister misiniz?

Ortanca Bergüzar: Sahi neresi burası? Hastaneye benziyor ama...

Yaşlı kadın: Öyle sayılır. 8 yıl cezaevinde yattıktan sonra, ilerleyen yaşım ve kronik hastalıklarım yüzünden beni oradan çıkartıp, bu akıl hastanesine tıktılar. Bir süredir buradayım.

Genç kız: Sana iyi davranıyorlar mı ?

Yaşlı kadın: Pek değil. Hatta nefret ediyorlar benden. Ama canımı yakan, beni hırpalayan görevliler bazan, nedense ölüveriyorlar.

Ortanca Bergüzar: Sen mi?.....................

Yaşlı kadın: Kimse benden şüphelenmiyor. Görünüşte ben bacakları tutmayan, güçsüz, yaşlı bir kadınım. Ve çok hastayım.

Genç kız: Sen de mi? Hani sen pişmandın? Hani ortanca Bergüzarın hatalarından dolayı öfkeliydin? Hani sen iyi bir insandın?

Yaşlı kadın: Hiçbir zaman iyi insanım demedim. Desem de inandırıcı olmaz zaten. Ben artık yolun sonundayım. Son kapıdan da çıkıp gitmeden önce, etrafımdaki pislikleri elimden geldiği kadar temizlemeye çalışıyorum. Kötü insanlar yaşamamalı küçük kız.


Ortanca Bergüzar, ağır hareketlerle çantasından tekrar silahını çıkardı. Yaşlı kadına doğrulttu.Ve ,

-Bana hiç faydan olmadı büyük pislik. Evet haklısın. Kötü insanlar yaşamamalı...Ne umutlarla gelmiştim ama hiç bir işe yaramadı. Gidip geçmişten bu kızı getirmem de bir şeyi değiştirmedi.

İlk zaman yolculuğu deneyimim tam bir fiyasko oldu.

Yaşlı kadın gülümsedi.Yine hiç korkmamıştı.

-Zora geldikçe şunu çıkartıp kafama dayamaktan bıkmadın mı sen? Görüyorsun ki korkmuyorum.

45 yaşındaki kadın: Neden? Neden korkmuyorsun ölmekten?

Yaşlı kadın: Yaşamaya, ölüme tercih edecek kadar bağlanmadım hiç. Ve, ayrıca da koca bir ömür ne sevebildim, ne de sevenim oldu. Vazgeçemeyeceğim hiç bir şey yok ki bu dünyada.

Genç kız: Saçmalama. İki çocuğun var senin.

45 yaşındaki kadın: O iyi bir anne olamadı ki. Daha doğrusu ben..Yani sen...Anneliği de beceremedik.

Genç kız: Peki çocuklar nerede şu an?

Yaşlı kadın: Babalarıyla ve, babalarının daha sonra evlendiği doğru kadınla birlikte, gerçek bir aile oldular.


Öyle bir sessizlik oldu ki, üç kadın da kendi içinde,bu hesaplaşamanın sağlamasını yapıyordu belli ki. Dakikalarca sustular.

Sonra, genç kız yerinden kalktı. 45 yaşındaki kadına baktı. Ve donuk bir ifadeyle konuştu.

-Bergüzar, o silahı bana ver !

Ortanca kadın, yaşlı kadına baktı. Yaşlı kadın, üzgün bir ifadeyle başını sallayarak onayladı. 45 yaşındaki Bergüzar silahı ağır ağır, ve tereddüt içinde, genç kıza uzattı.

Genç kız: En masum halinizle hatırlanmak isterdiniz değil mi? Günaha bulaşmadan, arkanızdan lanet okunmadan, nefretle anılmadan.

İki kadın sustu. Her şey konuşulmuştu artık.

Genç kız bir eliyle gözlerindeki yaşları sildi.

Elinde silah, banyoya doğru yürüdü. Diğer iki kadın sessizce onu izliyordu. Banyonun kapısını kapttı. Aynanın karşısına baktı. Kendisiyle göz göze geldi. Silahı tutan eli tir tir titriyordu.

Salondaki iki Bergüzar, oturdukları yerde arkalarına yaslandılar. Başlarını koltuğa iyice dayadılar. Gözlerini kapattılar.


Genç kız, banyoda, silahı kendi kafasına dayayarak tetiğe bastı.


Silah genç kızın yüzünde patladı.

Banyoda genç kız, ardından içeride de diğer iki Bergüzar yere düştüler.

Her yer karardı....



3. BÖLÜM



Üzerinde beyaz önlükler olan doktor ve asistanı önce kapıyı hafifçe tıklattılar. İçeriden ses gelmiyordu. Kapıyı açtılar. Odaya girdiler.

Tekerlekli sandalye devrilmiş, yaşlı kadın yerde hareketsiz yatıyordu.

Yaşlı doktor ve genç asistanı telaşla kadına yaklaştılar. Doktor elini kadının boynuna götürerek, hayatta olup olmadığını kontrol etti.

Asistan: Yaşıyor mu hocam ?

Doktor: Yaşıyor yaşıyor. Yardım et de kaldıralım.

İki erkek, önce tekerlekli sandalyeyi kaldırdılar, sonra da kadının koltuk altlarından tutarak yavaşça kucaklayıp, sandalyesine oturttular.

Kadın düşmenin etkisiyle sersemlemişti.

Doktor: Bergüzar hanım beni duyuyor musun? Aç gözlerini.

Kadın, kendine gelmeye başlamıştı. Gözlerini hafifçe araladı. Doktor, kadının nabzını kontrol etti. Parmağını sağa sola götürerek

-Parmağımı takip et lütfen.

Dedi. Kadın gözleriyle adamın parmağını takip etti.

-İyisin iyisin. Bir şey yok.

Yaşlı kadın: Ne oldu? Ölmedim mi ben? Onlar neredeler?

Doktor: Kimler?

Asistan: Teyzeciğim burada birileri mi vardı?

Kadın: evet. Çocukluğum ve gençliğim beni ziyarete geldiler. Biz tartışıyorduk.

Doktor, asistanına döndü.

-Anlaşıldı, yine ilaçlarını almamış. Getir de içirelim.

Asistan, dolaba doğru gitti. Oradan bir kaç ilaç,mutfak kısmından da bir bardak su alarak geldi.İlaçları tek tek çıkarıp kadına uzattı.

-Aç ağzını teyze.

Kadın: Neden? Ben hasta değilim ki. Doğru söylüyorum, onlar buradaydılar. Öyle bakmayın. Vallahi buradaydılar.

Doktor kadının burnunu tıkayıp, ağzını açmasını sağlamak istedi. Asistan ilacı uzattı. Ama kadın, asistanın elini öyle bir ısırdı ki, asistan acıyla bağırdı.

-Ahhh! Isırdı hocam.

Yaşlı doktor, genç adamın elini kadının dişlerinin arasından kurtarırken, öfkeyle söylendi.

-Bergüzar kendine gel ne yapıyorsun?

O sırada birden genç Bergüzar ve 45 yaşındaki Bergüzar belirdi odada. İkisi yanyana durmuş, ifadesiz yüzlerle yaşlı kadına bakıyorlardı.

Yaşlı kadın, diğer Bergüzar'ları gösterdi.

-İşte bakın, çocukluğum ve gençliğim yine geldiler. Görüyor musunuz? Oradalar. Bana bakıyorlar.

Doktor ve asistan etraflarına baktılar.

Asistan: Ama burada bizden başka kimse yok ki.

Kadın: Ne demek yok? İşte oradalar. Bakın bakın.. Bize bakıyorlar.Gördünüz değil mi?

Doktor: Tamam canım tamam. Dur biz sana bir sakinleştirici yapalım.

Asistan koştu, dolabın kapağını açtı, iğneyi hazırladı.

Kadın: O iğneyi uzak tut benden. Ben yalan söylemiyorum. Buradalar. İnanmazsanız, okuyuculara sorun. Onlar herşeyi gördüler.

Asistan: Okuyucular kim teyze?

Kadın: İşte bunlar. Bakın şu anda bu satırları okuyorlar.

Doktorun işaretiyle, asistan kadının omuzunu yakalayarak, sakinleştirici iğneyi batırıverdi. Kadın debelenip, mücadele etmeye, hatta doktorlara vurmaya başladı. İki erkek, yaşlı kadını zaptetmekte gerçekten zorlanıyordu.

Doktor asistana, kaş göz işaretleri eşliğinde tekrar talimat verdi

-Gömleği getir giydirelim.

Asistan koştu, beyaz deli gömleğini getirdi. İki erkek, debelenmekte olan kadına önlüğü giydirmeye başladılar. Kadın bir yandan, hayalindaki Bergüzar'lara bağırıyordu.

-Gülmeyin bana. Ben sizin yüzünüzden buradayım. Ortanca pislik, hain hain bakma. Bakma dedim. Gülme. Çıkın gidin odamdan. Bakmayın yüzüme öyle.

Doktor, kadının yüzünü okşamak istedi

-Geçti canım tamam. Rahatla şimdi.

Kadın, doktorun elini aniden ağzıyla yakalayıp ısırdı.

Doktor: Isırma be kadın...

Yaşlı doktor, parmağını kadının dişlerinin arasından zorla kurtardı.

-Aaa tut şunu müşahede odasına götürelim. İyice ayarları bozuldu.

Genç asistan çığlık çığlığa bağırmakta olan kadının tekerlekli sandalyesini kapıya doğru çevirdi.

Kadının çığlıkları giderek zayıflıyor, yapılan iğne etkisini gösteriyordu.

Asistan, merakla yaşlı doktora sordu:

-Hocam bu kadın O mu? Aşağıda hemşireler konuşurken duydum. Geçmişte ülkenin en tanınan bilim kadınlarından biriydi diyorlardı.

Yaşlı doktor hüzünle baktı.

-Maalesef öyleydi. Bak işte görüyorsun. Taa nerelerden nereye geldi kadıncağız.

-Hikayesini merak ettim.

İşin bitince aşağıya, odama gel, orada kahvelerimizi içerken sana Bergüzar'ın hikayesini anlatayım.

-Tabi hocam.

Odadan çıktılar.

Çıkarken ışıkları kapattılar.

Genç Bergüzar ve 45 yaşındaki Bergüzar'ın hayali odada kalmıştı. Birbirlerine baktılar. İkisi de üzgündü. Birbirlerine ellerini uzattılar.. Ve el ele ağır ağır yürüyerek diğerlerinin arkasından çıktılar.



-BİTTİ-


FİGEN KILMANOĞLU










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder